Hergün yeni bir şeyler yaşıyoruz. Her yaşantı ruhumuzda bir iz bırakıp geçiyor. Ben, bu izlerin hayatımızdaki pozitif izdüşümlerinin takipçisiyim.

1 Mart 2010 Pazartesi

KORKU ODASI/KEYİF ODASI

Bugün sinemada filmi beklerken bir sigorta şirketinin reklamını izledim. Reklam geçtiğimiz haftadan beri kafamda dönüp duran bir konuyu çağrıştırdı bana. Bir aile tatile gitmek için bir seyahat danışmanının önüne oturur. “İşte size harika bir tatil önerisi, ne düşünüyorsunuz?” der danışman. Ailenin babasının suratı karışır bu soru üzerine ve hemen adamın beyninin içi devreye girer. Beyinde önce keyif odasındaki parçalar konuşmaya başlar. Neşeli, tatile gitmeye hazır ve dans ederek konuşmaya başlarlar. Onlar hep gitme taraftarıdır. Harika bir tatil olacağını, orada neler yapacaklarını, her şeyin harika olacağını heyecanla söylerler. Sonra sıra korku odasına gelir. Korku odasındakiler kargaşa içindedir. Gidemeyeceklerini, arabanın bozulacağını, yıldırım düşebileceğini evde rahat oturmak varken tatilde ne işleri olduğunu bağıra çağıra telaş içinde söylerler. Bu linkten reklamı da izleyebilirsiniz.  http://www.youtube.com/watch?v=k0c9G8WDqC0

Ne kadar gerçekçi bir reklam değil mi? En basitinden bir tatile çıkmak için karar verirken bile bu mekanizmayı kullanıyoruz. Geçtiğimiz hafta korku odasından konuşmaları çok duyduğum bir zaman dilimiydi. Sadece kendimde değil, birkaç arkadaşımla da benzer konular gündeme geldi. Özellikle romantik ilişkilerde korku odasındaki kargaşayı çok yoğun duyuyoruz. Kaybetme korkusu, yalnız kalma korkusu, beğenilmeme korkusu, kavga etme korkusu, başarısız olma korkusu gibi pek çok korku ortaya çıkıyor. Belki de gerçekten yapmak istediklerimize engel oluyor bu korkular. Korkularımıza teslim olmamak için anı kaçırıyoruz. Korkularımıza teslim olmamak için şimdiyi yaşamak yerine kötü senaryolar üzerine planlar yapıyoruz. Korku odası şimdi ve burada yaşamayı engelliyor. Şimdi hayatımızda var olanın, şu anda yaşananın tadını çıkartmamızı engelliyor.

Evet! Gerçekten, bir karar verdiğimiz zaman bunun bir bedeli oluyor. Bazen olumlu bazen de olumsuz sonuçlar getirebiliyor. Ama korku odasındaki kargaşayı dinleyip, “ya şimşek çakarsa, ya araba bozulursa, ya âşık olur ve terk edilirsem, ya bu adama hayır deyip yalnız kalırsam, ya iş değiştirir ama eski işimi özlersem, ya taşınır ama eski evimi daha çok beğendiğimi anlarsam…” demekle hayat yaşanmıyor. “Şimdi ve burada” yaşamaya engeldir bu cümleler. Oysa keyif odasının hayatımızı yönetmesine izin verirsek, şimdiki anın tadını çıkartmaya bakabiliriz. Belki taşındıktan sonra eski evimi özleyeceğim ama “ah ah ya evimi özlersem” diye korku yaratıp adım atmaktan kaçarsam, yeni bir evde olmanın keyfini de asla süremeyeceğim.

Bir arkadaşımın yolladığı; sevgi üzerine yazılmış bir yazıdaki hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Hikâye bana çok şey anlattı, zeminimdeki sevgi/korku odalarını kıpırdattı.

Yaşlı bir Zen rahibi ölüm döşeğindeymiş. Son günü gelmiş ve o akşam artık öleceğini ilan etmiş. O yüzden öğrencileri, havarileri ve arkadaşları gelmeye başlamış. Onu seven çok insan varmış. En eski öğrencilerinden biri ustasının ölmek üzere olduğunu duyunca hemen pazara koşmuş. Ustasının çok sevdiği özel bir pasta varmış. Ona o pastadan almaya gitmiş. Pastayı almış ve elinde pastayla hocasının kulübesine koşmuş. Kulübede herkes endişeliymiş. Sanki Usta birini bekliyor gibiymiş. Gözlerini açıp etrafı taradıktan sonra tekrar kapatıyormuş. Öğrencisi kulübeye gelince hemen sormuş: “Tamam, sonunda geldin. Pasta nerede?” Öğrencisi pastayı çıkartmış. Usta pastayı sorduğu için de çok mutlu olmuş. Ölmek üzere olan Usta pastayı eline almış, ancak eli titremiyormuş. Çok yaşlı olmasına rağmen elleri titremiyormuş. Biri sormuş: “Bu kadar yaşlısın ve ölmek üzeresin. Yakında son nefesini vereceksin ama ellerin bile titremiyor.”
Usta yanıtlamış: “Ben asla titremem, çünkü korkum yok. Bedenim yaşlanmış olabilir ama ben hâlâ gencim ve bedenim geride kaldıktan sonra bile genç olarak kalacağım.”
Sonra pastadan bir lokma alıp çiğnemeye başlamış. O sırada biri sormuş: “Son sözün ne olacak, Usta? Yakında aramızdan ayrılacaksın. Neyi hatırlamamızı istersin?”
Usta gülümsemiş: “Ah, bu pasta çok lezzetli.”

Şu anda, yaşayan adam için son sözü, şimdi hissettiği pastanın lezzetidir. Öleceğini bilmek bile önemsiz. Şimdi yaşanan bu anda, bu pasta çok lezzetlidir. Bence hayatta da bunu başarabilmek gerekiyor. Sevgiyi yaşayabilmek için daha çok keyif odasını dinlemek gerekiyor. Korkuların bizi kafeslere sokmasına izin vermemek gerekiyor. Sahip olmadıklarımIZ için sızlanmak yerine, şu anda ne var ise onlar için mutlu olup pastanın tadını çıkartmaya bakmak gerekiyor. Anın içinde olup, şimdiyi her şeyiyle yaşayıp keyif odasını dinlemek gerekiyor. CARPE DIEM !

Resim:  http://carinascraftblog.wardi.dk/2008/03/getting-to-know-you-kajsa-wikman.html

1 yorum:

  1. Cellacım; bugün iki ayrı blogda aynı şeyi okudum adeta. Biri seninki diğeri de Ankaralı gestaltçılardan çok yakın bir arkadaşım. Bana aynı tema gibi geldi ve benzer izler bıraktı. Seninle de paylaşmak istedim: http://luleli.blogspot.com/2008/12/riskler-ve-var-olu.html

    YanıtlaSil