Hergün yeni bir şeyler yaşıyoruz. Her yaşantı ruhumuzda bir iz bırakıp geçiyor. Ben, bu izlerin hayatımızdaki pozitif izdüşümlerinin takipçisiyim.

17 Kasım 2016 Perşembe

DEĞİŞİM OL

Kızımdan çok şey öğreniyorum. Dün akşam yemek sonrası bu ara en favori oyunu olan anne-bebekçilik oynuyorduk. O anne ben de onun çocuğu olmuştum. Bana nasıl çizgi çizileceğini öğretti, tek başıma da yapabileceğimi söyledi ve içeri gitti. Bir ara, oyun oynarken salonda duran koşu bandının üzerine çıktı, kulaklıkları aldı ve bana "bir telefona takalım şunu da ben şimdi anneyim ya biraz spor yapayım" dedi. Kulaklıkları telefona koyup çocuk şarkılarını açtım ve o koşu bandında yürümeye başladı. Bir iki şarkı kadar kısa bir süre yürüdü. Sporunu bitirdi ve oyunumuza devam ettik.






Ghandi'nin güzel bir sözü var " be the change that you wish to see in the world" Dünyada görmek istediğin değişimi önce sen ol.


Bir değişim istiyorsan hayatında önce sen değişimin kendisi ol, yapılacak olanı yap, bak bakalım o zaman neler farklılaşacak. Ben hayatıma 'hareket sağlıktır' felsefesi ile devam ediyorum. Aileme, çocuğuma, yakın arkadaşlarıma da bu felsefeyi öğretmeye çalışıyorum. Hafta içi her sabah uyanınca koşu bandına çıkıp o gün olan zamanım kadar koşuyorum.
Dün akşam kızımla oynarken onun da sporu hayatının/oyununun içine koyabildiğini görünce anladım ki gerçekten ben değişimin kendisi olunca çevrem de aynı değişime başlıyormuş. Onun öğrenmesini istediklerimi ben kendim hayatımda uygularsam o da bunu görüp bu öğreniyormuş. 

Diş fırçalamaya ilk başladığında hep onun yanında durup fırçalamasını söylüyordum. Çünkü yatma/kalkma saatimiz aynı olmadığından ben onunla aynı  saatte diş fırçalamıyordum. Oysa beraber fırçaladığımızda ikimizin de ağzından köpükler aktığında hem daha eğlenceli oluyor hem de değişimi beraber başlatıyoruz. Bundan sonra onunla beraber fırçalamaya daha özen göstereceğim


Düşüncelerimiz gücümüzdür, biz ne düşünürsek hayatımız için onu yaratırız. Ve yine aynı şekilde düşüncelerimizin gücü ile yok edebiliriz. Düşünceler duygulara, duygular davranışa, davranışlar alışkanlıklara ve alışkanlıklar da olduğumuz kişiye dönüşür. Düşüncelerimiz birer tohumdur. Hayatımızın nasıl olmasını istiyorsak o tohumları ekelim. Olumlu düşüncelerimiz olsun. Olumsuz düşüncelerimiz olduğunda da onların zihnimizden akıp geçmesine izin verelim.  Kendimize, çocuğumuza, çevremizdeki kişilere hep "yapabilirsin" diyelim. 

*Çocuklarınızla onlar sanki dünyanın en akıllı,  en kibar, en güzel, mucizevi insanlarıymışçasına konuşun. Çünkü onlar neye inanırlarsa, ona dönüşeceklerdir. 


26 Ekim 2016 Çarşamba

BİR YOL VAR

                                 



Mitokondri, Yunanca iki kelimenin birleşiminden oluşur: mitos-iplik ve khondrion-tane. Bu iplik tanesi gibi incecik, küçücük oval ya da çubuk şeklindeki organeller  hücrelerin içinde enerji üretirler. Oksijenli solunum yapan tüm hücrelerde bulunurlar. Özellikle kas ve sinir gibi enerji ihtiyacı çok olan hücrelerde daha fazla sayıda mitokondri bulunur. Mitokondriler, bir elektrik santrali gibi çalışarak hücreler için gerekli olan enerjiyi yaratırlar ve bunun için de vücutta bulunan karbonhidratları ve yağları kullanırlar. Yani kalbinize kan pompalanması, akciğerlerinizdeki havanın dışarı itilmesi ya da kolunuzu yukarı kaldırmanız için kasınıza gereken enerjiyi hep onlar üretir.

Yapılan araştırmalar göstermiştir ki kişilerin aerobik kapasitesi arttıkça mitokondri sayısı da artıyor. Özellikle HIIT (high intensity interval training) denen yüksek yoğunluklu interval egzersiz ve  dayanıklılığı arttıran güç egzersizleri yapan kişilerin diyabet ve kalp hastalıkları riskinin azaldığı, hücrelerinin gençleştiği ve mitokondrilerinin azalmaya uğramadığı böylece daha sağlıklı bir yaşam sürdürdükleri belirlenmiş. Bedenin oksijen kullanma kapasitesi arttıkça yaşam kalitesi de artıyor. Oksijen kullanma kapasitesi de sahip olduğunuz mitokondri sayısıyla ilişkilidir. Az düzeyde aerobik kapasitesi olan bir kişinin ilerleyen yaşlarda kalp damar hastalıkları ve diyabete yakalanma ihtimali yükseliyor.

Peki bu bilgi ne işimize yarayacak? Neden ben şimdi size mitokondrilerden bahsediyorum?

Şimdi derin bir nefes alın ve bir iki dakika bedeninize odaklanın. Biz hiç hareket etmediğimizi sanırken bile bedenimizde aslında bir dolu hareket oluyor. Kan pompalanıyor, oksijen iletiliyor, göz kırpılıyor, bir dolu otomatik hareketi hiç düşünmeden yapıyoruz. Bu bedenimize iyi bakıp onunla beraber uzun yıllar geçirebilmek için mitokondrileri bilmemiz gerekiyor. Bazen yaşlı insanların arabaya binmekte zorlandığını, merdiven inip çıkamadığını ya da düştüklerinde kemiklerinin daha kolay kırılabildiğini görürsünüz. Demans mitokondrilerin azalmasının beyindeki etkileri nedeniyle yaşlılıkla gelen bir hastalıktır. Yaşlılıkta bu ve benzeri sıkıntıları engellemenin yolu stressiz bir yaşam,  kaslarınızı güçlendirmek ve mitokondrilerinizi çoğaltmaktan geçer.

Egzersiz yapmak yeni mitokondriler üretmenin en etkili yoludur. Siz egzersiz yaparken kaslarınız enerji kullanır, daha çok enerji gerektiği için mitokondriler bölünerek çoğalır ve vücudunuzda birikmiş olan fazla yağları ve karbonhidratları yakıt olarak kullanarak size yeni enerji sağlar.  Yani düzenli olarak uzun bir süre egzersiz yaptığınızda bedeninizde değişiklikler gözlemleyebilirsiniz.  Egzersiz bedene olduu kadar zihne de iyi geliyor. Güzel bir spordan sonra kendimizi mutlu ve başarmış hissederiz.

Sağlığımız için bu kadar büyük önem taşıyan bir bilgiye aslında ne kadar az dikkat çekilmiş. Ben bu bilgilere sevgili Prof. Dr. Taner Damcı sayesinde ulaştım. "Bir Yol Var" adlı kitabını tesadüfen bir radyo programında duydum. Hemen alıp okudum. Kitap aslında hayatımızın her alanında mindful olmayı yani  bilinçli farkındalıkla yaşamayı öğretmeye çalışan bir kılavuz. Sağlıklı olmak için kaslarımızı geliştirmemiz gerektiği gibi, mindfulnes meditasyonları yaparak beynimizi de değiştirip geliştirebileceğimizi anlatıyor.  Bedenimiz yaptığımız egzersize adapte olup daha fazlasını yapabilir hale geldiği gibi, beynimiz de meditasyonlar sonucunda sinir sitemini yeni duruma uyum sağlayacak şekilde değiştirir.
Taner hoca ile 8 haftalık Cognita eğitimine başladığımızda düzenli bir egzersiz alışkanlığım yoktu. Son beş aydır haftada 5 gün HIIT egzersizi yapıyorum. Her gün olmasa da gün aşırı kısa meditasyonlar yapıyorum. Gün içinde bilgisayar önünde otururken bile bir kaç nefesimi farkındalıkla almaya çalışıyorum. Mitokondriler kalıtımsal olarak anneden çocuğa geçermiş ve kişinin sahip olduğu genetik bilginin, DNA'nın tamamına sahipmiş. Umarım geç kalmamışımdır ve kızıma aktif, sportmen mitokondriler aktarmışımdır.  :)

Bu konuyu merak ediyorsanız 5 Kasım 2016 tarihinde yapılacak etkinliği kaçırmamanızı öneririm. 


Kaynaklar:
http://fitstar.com/high-intensity-exercise/
https://tr.wikipedia.org/wiki/Mitokondri


11 Ekim 2016 Salı

ZAMANI GELDİ- 11-10-2016






İnsanlarda hep şikayet edip durma eğilimi vardır. İlişkilerimizde karşımızdaki kişinin bizi yeterince sevmediğinden, kilo veremediğimizden, işleri yetiştirememekten, arkadaşlarımızla ne kadar az görüştüğümüzden, spor yapmaya zaman bulamadığımızdan ve daha bir sürü şeyden şikayet edebiliriz. Bazı şeylerin az olmasından, bazı şeylerin fazla gelmesinden yakınır dururuz.







Ben de  bir süredir bu blogla ilgilenememekten, yazı yazmaya ara vermek zorunda kalmaktan!! mızırdanıp duruyordum. Sanki ben kurbanmışım da birileri zorla benim yazmamı engellemiş gibi şikayet ediyordum. Halbuki çok da severek ilgilendiğim, zamanımın büyük bölümünü birlikte geçirmek istediğim küçük bir kız çocuğu büyütüyorum son üç yıldır. Her anından da çok keyif alıyorum.
Peki neden şikayet edip kendimi kurban durumuna soktum ki? Bunu biraz düşününce fark ettim ki kurban olunca olanlar üzerinde senden büyük bir gücün etkisi vardır ve eğer bir hata oluyorsa, eksiklik var ise bunun için sen suçlanamazsın. Ohhh attım mı sorumluluğu üzerimden... Yazamadım çünkü çocukla ilgilenmem gerekiyor. Yazamadım, işe git gel, çocuğun programlarına yetiş, ev, yemek, kocayla ilgilen derken zamanım olmuyor.  Çünkü blogumu açarken anlaşmanın şartlarını belirlemiştim. Yazı A4 sayfası boyutunda olacaktı, kendi yaşamımdan ve psikolojik bir konudan esinlenecekti ve her hafta bir yazı girişi yapacaktım. Ve bu beni çok mutlu ediyordu. Her yeni yazıya ilham bulmak, hazırlama süreci, okuyanlardan aldığım geri bildirimler beni çok keyiflendiriyordu. Bu anlaşma şartlarını sağlayamayınca da kendi kendime utancımdan yazı yazmayı bıraktım gitti.  Oysa ben bu blogu keyif aldığım için yazmıyor muydum?  Biz bu hayat bu anlaşmalarını mutlu olmak için yapmıyor muyduk? Bu işte bir yanlış vardı.  Anlaşmanın şartlarını gözden geçirdim ve yeni koşullarıma uygun olacak şekilde değiştirdim. Artık ayda iki yazı yazmak ve kelime sınırı da koymamayı seçtim. Her hafta bir saat çeşitli konularla ilgili  yazmaya zaman ayırmaya karar verdim. Hayatın her alanındaki anlaşmalarımızı da bize verdiği tatmine göre değiştirebilir, hatta artık işe yaramıyorsa sonlandırabiliriz.

Kendime söylediğim ve hatırlamak için buraya yazmak istediğim notlarım var.
Hayatın sorumluluğunu eline al, sen kurban değilsin. Eski yaptığın bir anlaşma şimdi işine yaramıyorsa, ve seni mutlu etmiyorsa o zaman otur anlaşmanın şartlarını gözden geçir. Gerekli değişiklikleri yap ve seni yeniden mutlu eden hale getir. Bu bir hayat oyunu ve seni mutlu eden oyunun içinde ol.

Seçimlerinin farkında ol ve mızırdanma. Bir şeyi yapmayı seçmişsem eğer o bana doyum verdiği için seçmişimdir. Bunu kabullen ve hayat seçiminden mutlu ol. Seçimlerimi değiştirmek her zaman benim elimde. Çalıştığım iş, yaşadığım ülke, sahip olduğum ilişkiler, spora vs. ayırdığım zaman hepsi benim seçimim. Bana getirdiklerini de memnuniyetle kabul ediyorum. Yapamadıklarım için de şikayet etmek yerine yeni olanakları gözden geçireceğim.

Sahip olduklarına her gün şükret. Bunu evdeki herkese öğretmeye çalışıyorum. Ne kadar çok kişi bilirse o kadar atlama ihtimalim azalıyor. Bizim kızımla akşam yatmadan önce şükürler olsun seanslarımız var. Hatta bazen o bana "haydi anne şükürlerimizi yapalım" demeye başladı.



PS: Outlook44 ekibi şükürler olsun ki yollarımız kesişmiş.