Hergün yeni bir şeyler yaşıyoruz. Her yaşantı ruhumuzda bir iz bırakıp geçiyor. Ben, bu izlerin hayatımızdaki pozitif izdüşümlerinin takipçisiyim.

13 Haziran 2011 Pazartesi

DENGESİZLİKTEN DENGEYE

Yazılara uzun bir ara verdim. Aklım hep buradaydı ama bir yandan da kelimeler akmıyordu. Dengem bozulmuştu. Ben de kelimelerin geleceği zamanı beklemeyi seçtim. Yeniden dengemi bulmayı bekledim.

Denge en az salınımla, zeminden destek alarak, bedenin yer çekiminin merkezine uyumlanmasıdır. Yani itme ve çekme kuvvetinin eşitlendiği noktadır. Dengemizin bozulduğunu hissettiğimizde zeminin mi yoksa bedenimizin mi sallandığını anlayabilmek için de pek çok duyu organımızı kullanırız. Dengede kalabilmek için kaslarımızı kullanırız. Dengede olmak; bedenimizdeki enerjiyi daha verimli kullanmak ve  gereksiz hareketlerle enerjiyi tüketmemek anlamına da gelir.  Denge, huzur ve mutluluktur.

Buz patencileri, tekerlekli paten yapanlar,  sirk cambazları, motor kullananlar, su kayağı yapanlar hatta ata binenler bu fizikel dengeyi korumanın nasıl bir şey olduğunu bilirler.  Bunların hepsininde ortak özellik kişinin bedeninin her bir parçasını kontol edebiliyor olmasıdır.

Hayatımızda korumaya çalıştığımız tek denge fiziksel mi?  Bir de sürekli korumaya çalıştığımız  iç dengemiz var.  Yaşadığımız olaylara tepkiler vererek kendi iç dengemizi korumaya çalışırız. Olaylara tepkiler veririz, seviniriz, üzülürüz, ağlarız, heyecanlanırız, kızarız,  sakinleşiriz. İçimizdeki kötüyü içimizdeki iyi ile dengeleriz. İç dengemiz biraz da dışarıdakilerle etkileşim halindedir. Dengeyi korumak için, dış uyaranın davranışına bir tepki veririz. Tıpkı saatin dişlileri gibi, verdiğimiz tepki yaşam alanımızdaki bir başka dişliyi harekete geçirir ve onun dengesini etkiler. Tıpkı oyun parklarındaki tahterevalliler gibi, bir taraf ağırlığını koyduğunda diğer taraf yukarı kalkıyor, iki taraf eşit güç/ağırlık kullanırsa tam ortada havada dengeleniyorlar. Hepimiz birbirimizden etkileniyoruz.

Hayatı da bir denge oyunu gibi görüyorum. Cambazın üzerinde yürüdüğü ip, bizim hayatımızın tümü. Bizler de ipin üzerinde yürüyen akrobatlarız. İpin üzerinde yürürken verdiğim ağırlık miktarı, yürüme hızım, adımımı nasıl bastığım, kaç kere zıpladığım benim o ip üzerindeki dengemi etkileyen unsurlardır. Eğer çok zıplarsam ip de bana karşı tepki verir ve çok sallanmaya başlar. Eğer sert basarsam ip aşağıya doğru gerileceği için beni yukarı fırlatır. Yani ben kendi hayatımı dilediğim gibi yaşarken dengede kalabilmek için; sosyal çevremdeki kişileri de gözeterek denge sağlarım. Kendi özgür alanımı yaşarken, yapmayı sevdiklerimi içimden geldiği gibi yapaken sevgilim, dostlarım, ailem, işim, hobilerim ve daha pekçok şeyden bana; karşı tepki gelebilir.  Ben; kendimi daha iyi tanıdıkça, zayıf yönlerimi, güçlü yönlerimi, isteklerimi, hayallerimi, duygularımı ve farklı durumlara verdiğim tepkileri tanımladıkça hayatımdaki dengeyi daha kolay koruyabilirim. 

Bülent Ortaçgil şarkısında farklı bir dengeden daha bahsetmiş: “Aşk bir dengesizlik, dengeye dönüşendir sevgi”.

Aşk bir denge oyunu; aşık da ip cambazı. Başlangıçta ipin üzerinde durmak zor gelir, sallanırsın. Zaman ilerledikçe, paylaşılanlar arttıkça aşk sevgiye, dengesizlik dengeye dönüşür. Aşık; hem sevdiğinin yakınında olmak ister, hem başka yerlerde olmak ister. Bazen kimseyi umursamadan gazetesini okumak, bazen arkadaşlarıyla sıcak bir kahve sohbeti yapmak ya da pasaklı pijamasıyla evinde oturmak ister. Ama başka bir an gelir, hayatındaki önemli herşeyden vazgeçip sadece o sıcak eli tutmak, onun yanında olmak ister. Dengede kalabilmek için değişik zamanlarda geniş davranış repetuarından birini seçer. Aşık; tüm bunları bir arada, belirli sıralarla yapabildiği zaman ipin üzerinde dengede kalıp ilerleyebilir.

Benim dengem; hayatıma “O” gelmeden önce varolanı korumak, alıştıklarımı yapmayı sürdürmek, yenileri var olanların arasına kolaylıkla yerleştirebilmek, tek kalabilmek, sosyal  olabilmek, ikiyken BİR olabilmek. Hayat oyununda dengesizliği dengeye, aşkı sevgiye dönüştürmek… Senin için denge nedir?