Hergün yeni bir şeyler yaşıyoruz. Her yaşantı ruhumuzda bir iz bırakıp geçiyor. Ben, bu izlerin hayatımızdaki pozitif izdüşümlerinin takipçisiyim.

22 Mart 2013 Cuma

BAŞARININ VE MUTLU BİR HAYATIN SIRRI: İRADE GÜCÜ



Kim istemez daha disiplinli olmayı, sağlıklı beslenmeyi, düzenli olarak spor yapıp, para biriktirip, belirlediği hedeflere ulaşabilmeyi? Her yeni yılda, gelecek sene değiştirmek istediklerimizi yazıyoruz. Oysa birçok şeyi değiştirmek yerine sadece bir hedef belirleyip ona sıkı sıkı sarılsak daha başarılı olabiliriz. Elimizde, irade gücü denen sihirli bir değnek var ve hayal ettiğimiz bütün bu sağlıklı yaşam değişimlerini sırayla yapabiliriz. İrade gücü, eğitilebilen bir zihinsel kastır. İrade gücünü geliştirenler daha mutlu ve başarılı bir hayat sürebilirler.

Hayatımızın her anında bizi sınayacak bir durumla karşılaşabiliyoruz. Masanın üzerinde duran bisküvi tabağına hayır demek zor olabiliyor. Ya da işten eve dönünce spora gitmek yerine tembellik edip televizyon izlemek daha cazip gelebiliyor. Yapmamız gerektiğini düşündüklerimiz ve o anda yapmak istediklerimiz arasında karar vermek zorunda kalıyoruz.
1960’lı yıllarda sosyolog Walter Mischel “Çocukların anlık tatminlere karşı koyabilmesi” konulu bir araştırma yaptı. Deneye katılan çocuklara bir şekerlemeyi şimdi yiyebilme veya 15 dakika oturup bekleyerek iki şekerleme yiyebilme seçeneği sundu. Çocuklardan bazıları beklemekte zorlandı ve hemen önlerine konan şekerlemeyi yedi. Kimileri ise zorlansa da 15 dakikayı tamamladı ve bekleyerek iki şekerlemeyi aldılar. Seneler sonra aynı çocukların yetişkin hayatlarına bakıldığında bekleyebilen, anlık tatmine karşı koyabilenlerin daha sağlıklı, mutlu ve varlıklı yetişkinler olduğu gözlendi. Kendini kontrol etme becerisi ve irade gücü düşük olanların ise akademik olarak daha gerilerde kaldıkları, kilo fazlası sorunu yaşadıkları, alkol-madde bağımlılığına yatkın oldukları ve ilişki sürdürebilmekte zorluk çektikleri ve genelde boşanmış bireyler oldukları belirlendi. Videosunu izleyebilirsiniz. http://youtu.be/Yo4WF3cSd9Q

Nedir bu irade gücü? Nasıl İrade gücünü geliştirebiliriz?
Düşüncelerimizi, duygularımızı, tepkilerimizi kontrol etme ve yönlendirme gücü sağlayarak bizim zorlu durumlarda hayatta kalabilmemizi sağlayan güç irade gücüdür. Bir çeşit ahlak kası da diyebiliriz.
Günlük hayatımızda, hırslı olmak, iradeli olmak, kararlı olmak, disiplinli olmak, kendini kontrol edebilme gibi farklı kelimeleri irade gücü kelimesi yerine kullanıyoruz.
Psikologlar irade gücünü;
-Tatmini erteleyebilme gücü, kısa zamanda elde edilecek keyiflere direnerek uzun vadeli hedefe ulaşabilme gücü,
-İstenmeyen düşünce, duygu ve tepkileri yok sayabilme kapasitesi,
-Heyecanlı bir duygusal sistem yerine soğukkanlı bir bilişsel davranış sistemi barındırabilme becerisi,
-Tükenme ihtimali olan sınırlı bir kaynak, olarak tanımlıyor.

Florida Devlet Üniversitesi araştırmacılarından sosyal psikoloji profesörü Roy Baumeister, Willpower: Rediscovering Our Greatest Strenght (İrade gücü: En Büyük Gücümüzü Yeniden Keşfetmek) isimli bir kitap yazdı. Kitabında irade gücünü, başarılı ve mutlu bir hayatın sırrı olarak tanımladı. Şu anda istediğini yapma dürtüsünü dizginleyerek, doğruyu ve uzun vadede kendisi için iyi olanı yapmayı seçme özelliğinin insanları, hayvanlardan ayırdığını söylüyor.
Bir karar verip, bu kararı uygulama ve başarıya ulaşana kadar devam ettirme yeteneğidir. İstenmeyen alışkanlıkları devam ettirme dürtüsünün önüne geçme becerisidir. Tembelliğin, üşengeçliğin panzehridir. Zihinsel ve maddesel anlamda başarıya giden basamaktır. İradeli olmak aynı zamanda öz disiplinli olmayı da gerektirir. Disiplinli olmak ve ufak rutinlere sahip olmak iradeyi güçlendirir.
Spor salonuna gittiğimizde ağırlık kaldırarak ya da aerobik egzersizler yaparak kaslarımızı güçlendiriyoruz. Düzenli olarak yaptığımızda dayanıklılığımız artıyor ve ihtiyacımız olduğunda kaslarımızın gücünü kullanabiliyoruz. İrade gücü de bir tür zihinsel kas diye düşünürsek, yaptığımız egzersizler sayesinde irade gücümüzü de geliştirebiliriz. Tembellik, zayıflık, utangaçlık, üşengeçlik gibi sebeplerle yapmayı tercih etmediğiniz çeşitli davranışları yapmaya başlamak iyi bir egzersiz olabilir.
Otobüse bindiğinizde kendinize bir yer buldunuz ve oturdunuz. Etrafta yaşlı bir bayan var. Canınız hiç ayakta yolculuk etmek istemiyor. İşte o an iç sesinizi dinlemeyin. Kalkın ve yer verin. Bu harika bir irade güçlendirme egzersizi olacaktır. Gün içinde bunun gibi bir sürü ufak tefek fırsat çıkar karşınıza. Akşam uyumadan önce dişlerinizi fırçalamaya üşenmekten tutun, çayınızın şekerini azaltma kararına kadar birçok konuda uygulayabilirsiniz. Hepsi irade gücü “zihinsel kasınızın” gelişmesine yardımcı olacaktır.
Örneğin, her akşam yatmadan önce dişlerinizi fırçalamaya karar verdiniz. Birinci gece istekle yaptınız. İkince gece çok zorlu bir iş gününün yorgunluğu ile eve geç geldiniz ve kendinizi bir an önce yatağa atmak istiyorsunuz. Dişlerinizi fırçalamak için kendinizi zorlayıp yapabilirseniz, irade gücünüzü çalıştırmış oluyorsunuz. Ne kadar çok kere bu davranışı tekrarlarsanız bunu yapmak sizin için o kadar kolaylaşacak ve alışkanlık haline gelecektir.
Akşam televizyon izlerken atıştırmaktan hoşlananlardan olabilirsiniz. Ama bu sizin kilo almanıza ve sağlıksız beslenmenize neden oluyor. O zaman irade gücünüzü kullanarak atıştırma isteğinizi bastırmanız ve yerine farklı bir şey koyarak kendinize engel olmanız gerekir. Bunu başardığınızda da irade gücünüzü kullanmış olursunuz. Bu tür ufak kararlarla egzersiz yapmaya başlayarak irade gücünüzü geliştirdiğinizde daha önemli konularda da irade gücünüzden faydalanmanız kolaylaşacaktır.
Her kasta olduğu gibi fazla kullanımı yorgunluk yaratabilir. İrade gücü kullandığınız bir durumun hemen ardından yeniden kullanmak gerektiğinde ilki kadar sağlam duramayabilirsiniz. Çünkü irade gücü sınırlı bir kaynaktır.

Duygusal olarak zorlandığınız bir olaydan sonra, soğuk algınlığı esnasında insanın kendini kontrol etme gücü azalır. Birden fazla seçim yapmak zorunda kaldığınız bir durumun ardından karar verme ve kendini kontrol etme gücünüz azalır. O yüzden zihinsel dayanıklılık gerektiren şeyleri bir arada yapmamaya dikkat etmek gerekir.
Önemli kararları taze, sakin ve dingin olduğunuz zaman vermekte yarar vardır. Zorlu geçen bir haftanın Cuma öğleden sonrasında, haftanın tüm yorgunluğu üzerine karar vermek, seçim yapmak çok da doğru olmayabilir. Çünkü o zaman yorgunluk, üşengeçlik devreye girecek ve irade gücü zayıf olacağından yapılması gereken, doğru olana direnmek zorlaşacaktır.
Sağlam bir akşam uykusu ve iyi beslenme, irade gücü egzersizi sırasında ihtiyacınız olan kaynaklardır.  Baumeister’a göre anlık glikoz alımı bu zihinsel kasın canlanması için enerji sağlar. O yüzden zorlu kararlar sonrasında canımız tatlı bir şeyler yemek ister. Bu diyet yapanların diyeti bozabilecekleri anlamına gelmesin. Aslında düzenli beslenerek, öğün atlamadan, kısa aralıklarla sağlıklı atıştırmalar yapan kişilerin kan şekeri düşmeyeceği için irade gücü ve kendini kontrol etme becerileri artacak ve diyeti sürdürmelerine yardımcı olacaktır. 
Beslenme ve egzersizle ilgili başarıya ulaşanlar yediklerini ve yaptıkları egzersizi yazarak kayıt tutanlardır. Aynı işlem irade güçlendirme egzersizleri için de geçerli olabilir. Kendinize rutinler belirlemeniz ve o rutinlere uymaya çalışmanız düzenli egzersiz yapmanızı sağlar. Haftada üç gün sabah erken uyanıp yürüyüşe çıkmaya karar vermek ve bunu hava kötü de olsa, akşam geç yatmış da olsanız uygulamaya devam ettirmek, bir spor günlüğü tutmak iradenizi güçlendirmek ve alışkanlık geliştirmek için faydalı olabilir. 

Bu yazı Şalom gazetesinde yayınlandı.
http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=86088#.UUxJwRyePic

4 Mart 2013 Pazartesi

DUYGUSAL AÇLIK


Beslenme konusu zihnimi meşgul etmeye devam ediyor. Acaba sağlıklı beslenme öğrenilebilir bir şey mi? Kendimizi tadını sevmediğimiz gıdaları sevme konusunda eğitebilir miyiz?
İrade gücü belirli bir süre için sağlıklı beslenmeye çalışmamıza ya da diyet yapmamıza yardımcı oluyor. Belli bir zaman sonra diyetler bozulmaya, yemediğimiz şekerli abur cuburlar yeniden yenmeye başlanılıyor. Psikologlar diyet yapmanın yasak gıdalara karşı kışkırtıcı bir etkisi olduğunu söylüyorlar.
Yani benim anladığıma göre, yasak gıdalardan kaçınarak diyet yapmak yerine sağlıklı gıdalara karşı beğeni ve alışkanlık geliştirirsek daha başarılı olabiliriz.

Beslenme ile ilgili araştırmalara baktığımda ortak bir noktada birleştiklerini görüyorum. Daha az şeker, daha az tuz, daha az yağ içeren gıdalarla beslenilmesini öneriyorlar.

Çoğu zaman karın açlığı değil de duygusal açlığı doyurmak için yiyoruz. Örneğin yorucu bir günün sonrasında eve gittiğinde kendine kocaman bir bardak kahve yapıp yanında bir de çikolatalı gofret yiyen kişi, günün yorgunluğunu, stresini atmak için bu rahatlatıcı gıdaya ihtiyaç duyuyordur. Güzel bir iş başardığında ya da çok keyifsiz olduğunda, koca bir kremalı çikolatalı pasta almaya giden kişi, şekerli gıdaların hemen enerjiyi yükseltmesinden dolayı beyninin hızlıca iyi hissetme sinyalleri yollamasına tav oluyordur.  Bu tür besinler aslında duygusal açlığı doyurmaya yönelik rahatlatıcı besinlerdir.

Bu duygusal bağlanmayı iptal etmek mümkün müdür? Her üzüldüğünde, her mutlu olduğunda şekere, pizzaya, makarna ya da pastaya saldırmak yerine açlığı duygulardan bağımsız bir şekilde doyurmayı öğrenmek mümkün müdür? Sevmediğimiz ama sağlıklı olan gıdalara alışmak mümkün müdür?

Belki de bu tür tuzlu, şekerli, asitli gıdalardan bir anda değil, ufak ufak dozunu azaltarak uzaklaşmak mümkün olabilir. En basit örnek, çayına 3 kesme şeker atan bir insanın bir hafta boyunca iki şekerle içmeye başlaması olabilir. İki şekerin tadına alıştıktan sonra 3 şekerin tadı çok fazla gelecektir. Devam eden haftalarda şeker miktarını bire belki de sonra şekersiz çaya dönüştürebilecektir. Yani içtiği şekersiz çay da o kişiye aynı hazzı verecektir. Aslında Pavlov’un köpekleri deneylerinde olduğu gibi bir durum tekrar edildiğinde, pekiştirildiğinde alışkanlık haline gelir, öğrenilir.

Yine aynı yöntemle kendimizi sağlıklı gıdalara alıştırabiliriz. Ben ilk kez kefir içmeyi denediğimde şişenin kapağını açtığımda burnuma gelen ekşi kokuyu almamla içmekten vazgeçmem bir olmuştu. Sonra kendimi zorlayarak ilaç niyetine yatmadan önce bir çay bardağından az içmeye başladım. Bir süredir içmeye devam ediyordum. Şimdilerde aynı ayran gibi keyif alarak içtiğim bir besin oldu.

Demem o ki evet pastalar, pizzalar, dondurmalar çok lezzetli ve yerken bir anda mutluluk hissi veriyor. Ama sağlıklı gıdalar da bir zaman sonra aynı kadar keyif verecektir.  Önemli olan ne zaman acıktığımız için ne zaman duygusal açlığımız için yediğimizin ayırdına varmaktır.

Acıkan insanın canı özellikle tek bir gıdayı çekmez, açlığını giderecek herhangi bir sağlıklı besin işini görür. Karnı doyduğunda yemeyi bırakabilir. Yedikten sonra hiç bir suçluluk duygusu olmaz. Duygusal açlığınızı doyurmak için yediğinizde ise karın açlığı olmayabilir. Daha yüksek kalorili, yağ ve şeker oranı fazla, sağlıklı sayılamayacak rahatlatıcı besinlere yönelinir. Kendinizde böyle bir duygusal açlık krizi fark ederseniz hemen bir yürüyüşe çıkın. Bir arkadaşınıza telefon açın, keyif alacağınız başka bir aktiviteye yönelin. Yeme isteğinizi durduramıyorsanız, kendinize sağlıklı besinlerden bir rahatlama besini seçin. Ben eskiden rengarenk M&M'lerden yemeye bayılırdım. Şimdi, bir Zumba dersi, biraz koşu ya da bir avuç badem, biraz kuru üzüm, bir kâse donmuş vişne yeterli oluyor. 

27 Şubat 2013 Çarşamba

BESLENME ÜZERİNE


Bir süredir beslenme uzmanına devam ediyorum. Başlangıçta amacım biraz kilo vermek olsa da şimdilerde sağlıklı beslenme olarak güncellendi. Bu yolculukta, bedenimin hangi gıdaları istediğini, ne tür besinlerin bana daha iyi geldiğini ve hangi gıdalara intoleransım olduğunu keşfediyorum.  Her hafta farklı bir besinle tanışıyorum. Akşam uyumadan önce bir çay bardağı light kefir içmenin faydalarını öğreniyorum.  Beni tok tutacağını, kan şekerimin yükselmesini engelleyeceğini, hem de glüten içermediğini öğrenince, kepekli pirinç en sevdiğim besinlerden oldu. Bir hafta içinde besin zincirinin içindeki pek çok farklı türden yemeye çalışıyorum. Beslenmemde farklı renklerin olmasına çalışıyorum. Daha önce yemediğim sebzeleri, meyveleri deniyorum. 

Pek çoğumuzda gluten, maya ve süt ürünlerine intolerans olduğunu biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum. Bu tür intoleransların doğumla birlikte geldiğini zannederdim. Oysa hatalı beslenme sonucu yetişkinlikte de ortaya çıkabiliyorlarmış. Beslenme uzmanım bende olabileceğini düşündüğü intoleranslara uygun beslenme listeleri vermeye dikkat ediyor.

Bu ara gündemim sağlıklı beslenme olduğundan konuyla ilgili değişik yazılar okuyorum. Beslenme ve uyku arasındaki ilişki üzerine internette ilginç bir araştırmaya rastladım. Bu yazıda onu paylaşmak istiyorum. Günde 7-8 saat uyuyan insanlar ile 5 saat kestiren insanlar karşılaştırılmış. Beş saatten az uyuyanların kan basıncının daha yüksek olduğu, kan şekeri kontrolsüzlüğü yaşadıkları ve aşırı yeme dürtüleri olduğu belirlenmiş.

Araştırmanın devamında 7-8 saat uyku uyuyan kişilerin beslenme alışkanlıkları incelenmiş. Sağlıklı denilebilecek 7-8 saat normal uyku uyuyan kişilerin çok çeşitli gıdalarla beslendikleri, bol su içtikleri belirlenmiş. Beş saatten az uyuyanların ise az su içtikleri, C vitamini ve selenyum içeren gıdalardan daha az aldıkları, yeşil bitkilerle beslendikleri belirlenmiş.
Çok uyumak az uyumaktan daha sağlıklı ama ne kadar çok uyumak?  9 saatten fazla uyku uyuyanlar incelendiğinde bu kişilerin de daha çok karbonhidrat içeren gıdalar ve alkol tükettikleri ve daha az yumurta, et gibi gıdalarla beslendikleri sonucuna varılmış. Araştırma obesite, fiziksel aktivite ve gelir düzeyi gibi değişkenler dikkate alınarak yeniden yapılmış ve yine benzer sonuçlar bulunmuş.
Sonuçta 9 saatten fazla uyumanın da 5 saatten kısa uyumanın da beslenmedeki çeşitliliği olumsuz etkilediği belirlenmiş.  Ancak bu önermenin tersinin geçerliliği olup olmadığı yani beslenmede çeşitliliğin arttırılmasının uyku saatine etkisi olup olmadığı bilinmiyor. Bir gerçek var ki uzun veya kısa uyku ikisi de “sağlıksız” olarak tanımlanabiliyor. Araştırmada uyku uyuma süresi kısaldıkça duyulan açlık hissinin arttığı ve bölünmüş uyku uyumanın düşük enerjiye ve açılığa neden olduğu da ortaya çıkmış. Kilo vermek için diyet yaparken, aldığımız gıdayı azaltmaya, daha çok hareket etmeye çalışıyoruz. Belki de yediklerimizin çeşitliliğini arttırmak ve sağlıklı bir uyku düzenine geçmek de yardımcı olabilir.   

Ben, bedenimi ve ruhumu sağlıklı gıdalarla beslediğim zaman hem fiziksel hem de spiritüel enerjimde artış hissediyorum. Evet, bazen zor geliyor. Her sabah evden çıkmadan o gün yiyeceğim her şeyi hazır edip minik kaplarda yanıma almak, güne erken başlamak, limitli miktarlar ile beslenmek bazen yorucu olabiliyor. Akşam pek çok insandan daha erken denecek bir saatte uykum gelebiliyor. Bazen beklediğim kadar kilo hatta gram kaybım bile olmuyor. Ama sabah yaptığım kısa bir egzersiz ve duş ile güne başlamak, pozitif düşüncelerle zihnimi doldurmak ve sağlıklı beslendiğimi bilmek de bir o kadar motive edici oluyor. Kendimi mutlu hissediyorum. Tavsiye ederim. 


25 Ocak 2013 Cuma

BLUE MONDAY


Güven duygusu iki parçalıdır. Hem dünyaya ve dış faktöre duyulan güven hem de kendimize duyduğumuz öz güvenden oluşur.  Kendimize olan öz güvenimizin temeli daha çok erken yıllarda kurulan anne-bebek-baba arasındaki bağ ile atılır. Küçük yaşlardan itibaren dışarıdaki sevgi figürleri (anne-baba-öğretmen-bakıcı-yakın arkadaşlar) tarafından önemli olduğunun hissettirilmesi, fikirlerine değer verilmesi, değerli hissettirilmesi, olduğu gibi kabul edilmesi öz güvenin gelişmesine yardımcı olacaktır.

Bir çocuk minicikken ne kadar çok onay alırsa, ne kadar takdir görürse yetişkin hayatında zorlu durumlarla karşılaştığında öz takdir/onay duygusu rezervleri o kadar dolu olacaktır. Çocuklukta bu rezervi doldurmuş olan insanlar, yetişkin hayatında daha az sorun yaşıyorlar. Öz güvenleri daha yüksek olduğundan, dışarıdan gelecek onay, takdir ve kabule daha az ihtiyaç duyuyorlar. Hayata bakışları daha olumlu, kolay karamsarlığa kapılmayan, her şeyi başarabileceklerine inanan, kendileri hakkında olumlu duygular geliştirip, iyi hisseden bireyler oluyorlar.  Kendilerini seviyorlar. Kapasitelerinin ne olduğunu, neleri yapabileceklerini biliyorlar ve hangi yanlarının zayıf olduğunun farkında oluyorlar. Pozitif düşünüyorlar, kendilerini daha kolay ifade edebiliyorlar.

Oysa çocukluğunda aileleri tarafından güven/onay rezervleri yeteri kadar doldurulmamış yetişkinler ne yazık ki hep dışarıdan gelen onay ve takdir sözlerine ihtiyaç duyuyorlar. Çocukluğunda ağır eleştiriler almış, zayıf yanları hep yüzüne vurulmuş kişiler; kendi başarıları ile ilgili azıcık bir şüpheleri olduğunda dışarıdan “aslansın, yaparsın, sen zaten iyisin” onayını almadıklarında ne yazık ki çok çabuk karamsarlığa düşebiliyorlar. Öz güvenleri yeterince gelişmediği için başarısızlık hislerine daha çabuk kapılıyor ve olumsuz düşüncelere dalabiliyorlar. Mutsuzluk hisleriyle baş edemedikleri için daha uzun süre hüzünlü kalıyorlar.

Bu hafta başında ben biraz hüzünlüydüm. Hangi konuya elimi atsam hep eksiğini, ters giden yanını görüyordum. Hayat bir anda masmavi gelmeye başlamıştı bana. Niye mi mavi? Sebebi varmış J

Az önce Şalom Gazetesini okurken Joelle Pinto’nun Mavi Pazartesi başlıklı yazısına denk geldim. ‘Blue’ İngilizce’de çift anlamı olan bir kelime. Mavi anlamı olduğu gibi hüzünlü anlamına da geliyor. Nedir bu “Hüzünlü Pazartesi” ?

Yedi yıl önce Cardiff Üniversitesi’nde çalışan psikolog Dr. Cliff Arnall, önemsiz olduğunu bilerek “Hüzünlü Pazartesi Sendromu”nu dünyaya tanıtmıştır. Yaptığı hesaplamalara göre her yıl Ocak ayının üçüncü pazartesisi Hüzünlü Pazartesi olarak adlandırılacaktır.
İlginç bir hesaplama yöntemi kullanılıyor. Denklemde hava durumu, borç seviyeleri, yeni yıl için alınan kararlar, motivasyon seviyesi ve harekete geçme isteği gibi çeşitli faktörler yer alıyor.  Aslında bu saçma hesaplama bize zaman zaman yaşadığımız hüzünlü anların geçici olduğunu ve herkesin içinde bulunabileceği bir durum olduğunu hatırlatıyor. 2013 yılında, 21 Ocak pazartesi masmaviydi. 

Yine aynı psikolog hüzünlü olunan günler olduğu gibi mutlu olunan günler de olduğunu söyleyip onun için de bir formül hazırlamış. 2013 yılının en mutlu gününü 4 Temmuz Perşembe olarak hesaplamış.

Pembe günlerin geleceğini bilmek de umut veriyor insana J

bu da yazının şarkısı olsun: http://grooveshark.com/#!/s/Blue+Monday/3FIZAw?src=5

Resim:http://onlyhdwallpapers.com/wallpaper/clouds_design_rainbows_skyscapes_sky_with_rainbow_starwalt_desktop_1920x1080_hd-wallpaper-884954.jpg

8 Ocak 2013 Salı

MERHABA



Uzun zamandır yazmadım. Bir yıl olmak üzere. Nereden başlayacağımı da bilmiyorum aslında. Paslanmışım biraz. Bu son bir yılda benim hayatımda çok şey değişti. Yazı yazmak için düşünmeye, oturup yazıyı planlamaya, kendimle kalmaya zaman ayırmadım. En son yazımda değişimlerden dolayı yaşadığım stresle baş etmeye çalışıyordum. Belki o yüzden pek de hayatımda neler oluyor diye düşünmek istemedim. Düşünmekle tüm değişimleri meşrulaştırmış olacaktım.
Oysa değişim vardı. Tek kişilik hayatım iki kişilik oldu. Bir ailem varken şimdi iki ailem oldu. Soyadıma yeni bir soyadı daha eklendi. Nüfus kağıdım değişti. İş adresim, ev adresim, yaşam alanım değişti. Arkadaşlarımla eskisi kadar sık görüşemez oldum. Aramıza bir köprü girdi. Çok sevdiğim sahile gidip koşu yapamaz oldum. Değişmemek için çok direnç gösterdim. Eski, var olan durumu korumaya çalıştım. Üzerine düşünmezsem, yazmazsam belki her şey aynı kalır sandım. Oysa yıl bile 2012’den 2013’e değişti. Merhaba 2013. Merhaba hayatımdaki değişimler. Değişimlerle birlikte akmaya karar verdim. Şimdilik…

Değişim, beraberinde gelişimi de getirdiği zaman direnç göstermek çok da akıl karı değil. Sonuçta bu değişimler benim hayatımın daha kolaylaşması, daha keyifli olması için oluyor. Bu sebeple, ben de yapamadıklarıma değil, hayatımda olanların keyfine, hayatıma getirdiği artılara odaklanmaya başladım. Yeni yaşam alanımda yeni bir düzen kurdum.  Arkadaşlarımla kıymetini anlamadığımız şip şak buluşmalar yerine daha özenli buluşmalar planlıyoruz. Eşimle, köprü trafiği nedeniyle kaybettiğimiz saatler yerine, evde vakitlice buluşup, aile olmanın keyfini sürüyoruz. Evim ve işim çok yakın olduğu için yollarda zaman kaybetmiyorum. Sahildeki bisiklet turları, yürüyüşlerin yerine spor salonuna daha sık gidip spor yapıyorum. Bu sayede bir buçuk yıl kadar önce Zumba ile tanıştım. Hatta Zumba’yı o kadar sevdim ki Zumba Uygulayıcısı eğitimlerine katılıp sertifika bile aldım. Bir başka yazıda bunu da anlatırım.

Fark ettim ki ben çok dirençli bir yapıya sahipmişim. Hatta yıllardır üzerimde taşıdığım birkaç fazla kiloyu bile değişime direnmek adına, bildiğimden başka biri olmamak adına bırakmadığımı fark ettim. Oysa değişim gelişim için olduğunda kaçınmak yerine değişimi kucaklamak gerekiyor. Bugün internette dolaşırken Elif Şafak'ın Aşk isimli kitabındaki Şems-i Tebriz-i kurallarından bir tanesi karşıma çıktı.

“Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. ‘Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir’  diye endişe etme. Nereden biliyorsun, hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?”


Değişim, çoğu insan için belirsizlik anlamına geliyor. Alışılan, sevilen şeylerden uzak kalmayı gerektirebiliyor. Yeni durum ise beraberinde beceriksizliği ve dolayısıyla rahatsızlık duygusunu getiriyor. Yaptığın işin ustasıyken bir anda çırak oluyorsun. Nereden bilebilirsin ki? Belki de yeni başlayan çıralık eski ustalığından çok daha fazla güzellik getirecek. Hayatın altı/ üstü nereden baktığına göre şekillenmez mi?

Sadece baktığın yeri değiştirmek bile, değişime daha kolay uyum sağlamanın bir yolu. Değişime direnmeyip teslim olunca gelişiyoruz. Yeni bir beceri kazanıyoruz, yeni insanlar hayatımıza giriyor. Bazen de kendimizin tanımadığımız bilmediğimiz yeni yönlerini, gizli kalmış potansiyellerimizi keşfediyoruz. O zaman direnerek kendimizi yormaya ne gerek var?