Hergün yeni bir şeyler yaşıyoruz. Her yaşantı ruhumuzda bir iz bırakıp geçiyor. Ben, bu izlerin hayatımızdaki pozitif izdüşümlerinin takipçisiyim.

24 Ocak 2010 Pazar

MUTLU BİR YAZI

Dün akşam Julia&Julie adlı filmi izledim. Farklı zamanlarda yaşamış iki kadının hikâyesini anlatan filmin benim zeminimdeki izdüşümü MUTLULUK oldu.


İnsanlar çeşitli beklentilerine ulaşmaya çalışır. Kimi daha hırslı, kimi daha yumuşak yollar izler ve beklentilere ulaşıp mutlu olacağı anı düşünüp durur. Her zaman beklentilere ulaşmak çok da kısa sürede gerçekleşmeyebilir. Beklentilere ulaştığında ise fark eder ki aslında o kadar da muhteşem bir şey değil. Başta bu kadar büyüttüğüne değecek bir şey yok. Ama işte koca bir zaman diliminde hırsla, kararlılıkla kendini yıpratıp durmuştur. “Aaa bütün olay bu muymuş? Tamam, sahip oldum buna, şimdi ne olacak?” sorusuyla, ağzında ekşi bir tatla kalır.

Mutluluk aslında çok da göreceli bir kavramdır. Bazıları daha çok parası olunca, bazıları 10 kilo verince, bazıları istediği gibi biriyle beraber olunca, bazıları da beğendiği arabayı alınca mutlu olacağını söyler. Oysa mutlu olma günü bugündür. Olan kadar paranla, fazla kilonla, yalnızlığınla, arabasızlığınla da mutlu olmayı becermektir. ‘Keşke’lerle, ‘olsaydı’larla mutluluk ne yazık ki olmaz.

Ben diyorum ki gelin bu “beklentiye sahip olma=mutluluk” denklemini tersine çevirelim. Beklentilere ulaşmayı bir mutluluk ölçüsü olmaktan çıkartıp, onlara giden yolu, süreci yaşamayı mutluluk olarak değerlendirelim. Mutluluk bir amaç değil o yolu yürürken hissedilen bir duygu olsun. Bence, mutlu olmak için üretken ve yaratıcı olabileceğin bir amaç belirleyip onun keyfini çıkartmak gerekir. Böylece mutluluğu aramayı bırakınca mutluluk da sana gelir.

İşte Julia&Julie filmindeki kadınlar bunu yaptı. Mutluluğu, beklentisine ulaşınca yaşayacağına emin olduğu için roman yazarı olamamak onu mutsuz etti. Bunun üzerine kendine yeni bir amaç edindi. Yemek yapıp, blog yazarak içindeki yaratıcılığı ortaya çıkartacak yeni bir alan buldu. Sahip olma/elde etme hırsı ortadan kalkınca, yaratma heyecanını koruyunca, insan ilişkilerini olumlu tutunca, ruhuna da iyi bakınca mutluluk da yakasına yapıştı.

İşte bu nedenle ben de bu blogu yazmaya başladım. Düşüncelerimi yazıya döküp üretken ve yaratıcı olmak, bunları insanlarla paylaşarak çevremdeki mutluluğu arttırmayı düşündüm.

Harvard Üniversitesi ve California Üniversitelerinde yapılan bir araştırmada, mutluluğun sosyal ağımızla yayıldığını ve bulaşıcı olduğunu ortaya koymuşlar. Eğer siz mutlu iseniz, yanınızdaki insanın da mutlu olma ihtimali %25 artıyor. Sosyal halkanız mutlu insanlarla genişledikçe bu oran yükseliyor. Sosyal ağın en ortasındaki kişi en mutlu kişi oluyor.
http://www.bmj.com/cgi/content/full/337/dec04_2/a2338 adresinden araştırmanın içeriğini okuyabilirsiniz.

Ekteki resmi anlatan bu videoyu da izlemenizi öneriyorum. Kareler erkek, yuvarlaklar kadın, sarılar mutlu ve maviler de mutsuzları sembolize ediyor. Yeşile kaçanlar da mutlu/ mutsuz arasındakiler. Yanınızda mutlu insanlar bulundurmak iyi çünkü mutluluk bulaşıcı. Neyse ki mutsuzluk bulaşıcı değil ve mutlu insanlarla birlikte oldukça mutlu olma ihtimaliniz artıyor. http://www.npr.org/templates/player/mediaPlayer.html?action=1&t=1&islist=false&id=97831171&m=97833251

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder