Hergün yeni bir şeyler yaşıyoruz. Her yaşantı ruhumuzda bir iz bırakıp geçiyor. Ben, bu izlerin hayatımızdaki pozitif izdüşümlerinin takipçisiyim.

4 Ocak 2010 Pazartesi

HAYATIN RİTMİ/ BUM PA BUM BUM PA

Bu ara dilimden düşmüyor bu ritim. İnsan hayatının da belli bir ritme sahip olduğunu düşünüyorum. Bazen yaşadığım bir olay beni derinden etkileyince, duygusal iniş-çıkışlar yaşayınca ritmi tutturumak kolay olmuyor. Dikkatim, konsantrasyonum dağılıyor. Doğru ritmi tutturabilmem için kafamın gerçekten boş olması ya da beni mutlu edecek pozitif konularla dolu olması gerekiyor. Belli bir ritmi tutturup ilerleyebilmek için hayatı yaşamaya konsantre olmak gerekiyor.


Bir ritm sahibi olmak sıkıcı bir şey gibi gelmesin size. Her ritm kendi içinde farklılıklara sahip, aralarda farklı ölçülerde es’ler (duraklamalar) var. Hayat da öyle değil mi? İçinde ilerleme, duraklama, gelişim bazen de çöküntüler barındırmıyor mu? Bazen sondan başa bazen de baştan sona ilerleyebiliyor ritm, bazen iki tekrar yapınca yeni bir melodi gibi duyuluyor. Tıpkı kulaklarımdaki bu melodi gibi hayatım da tekrarlanan ritmlerle ahenkle ilerliyor. BUM PA// BUM/ BUM/ PA//BUM/ BUM ...

Zamanlama duygusunu geliştiriyor. Başlarda vuruşları sayarak "bir ve iki ve üç ve dört ve" diyerek ama egzersiz yaptıkça zamanın geldiğini içimden hissederek ritme katılabiliyorum. İşte o dönemler hayatımın çok keyifli ilerlediği anlar. Herşey yolunda gidiyor. Huzurlu hissediyorum kendimi.

Kendi ritmimi anladıktan sonra etrafımdaki kişilerin ritmlerini anlamaya çalışıyorum. Herkesinki farklı, kimi daha ağır ilerlemeyi tercih ediyor, kimi daha hızlı. Bazıları kısa bölümleri birleştiriyor bazıları daha uzun bir satırı tekrarlıyor. Bazısı tek başına çalmayı seviyor, bazısı ise birlikte. Ve ben bu insanlarla, farklı ritmlerle birlikte yaşamayı deneyimliyorum. Sosyal olmayı seviyorum. Hayatımda hep dostlarım, ailem, iş arkadaşlarım, sevgilim olsun istiyorum. Kendim; kusurlarımla, aksiliklerimle, güzelliklerimle olduğum gibi kabul edilmek istiyorum ve tabii karşımdaki insanları da olduğu haliyle kabul etmeye gayret gösteriyorum. Benden farklı olan özelliklerini anlamaya çalışmak ve uyum sağlayabildiğim ölçüde ritmimi onların ritmiyle birleştirmeyi deniyorum. Bazıları ile takım oluyoruz, uzun süreli beraberliklerimiz oluyor. Bazen de işler yürümüyor, müzik karışıyor ve uzakta kalmayı seçiyoruz. Hayatım ilerlerken başkasının sesini/ ritmini bastırmadan kendi sesimi de duyurabilmeyi öğreniyorum. Tıpkı pandeiroyu çalarken yanımdaki insanların tamborim, agogo ya da farklı aletlerde farklı ritmleri çalması gibi. Takım olmayı beceremeyince, bu aletler de kendi başına güzel sesler çıkarsa da birlikteyken bir kaos yaratabilirler.

Bu ritm sevdam nerden geldi merak ettiniz değil mi? :)

Geçtiğimiz ay Brezilya Perküsyon Atölyesine başladım. Jozi Levi’nin Şişhanedeki atöyesinde elimde Pandeiro en keyif aldığım Partido Alto ritmini çalıyorum. Ne kadar keyifli ne kadar dinamik bir müzik. İçimi neşe dolduruyor. Bu neşeyi sizlerle paylaşmak istedim.

Duyduk duymadık demeyin!!!! 8 Ocak 2010 Cuma akşamı Ghetto’da Jozi ve yeni grubunun konseri var. Çok eğlenceli olacağına eminim. Haydi gidelim.

Resim: Rhythm- by Monica Stewart
http://eu.art.com/products/p13464344-sa-i2677052/posters.htm


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder