Hergün yeni bir şeyler yaşıyoruz. Her yaşantı ruhumuzda bir iz bırakıp geçiyor. Ben, bu izlerin hayatımızdaki pozitif izdüşümlerinin takipçisiyim.

19 Ocak 2010 Salı

DİREKSİYONDA KİM VAR?

Hayatımız düşüncelerimizden ibarettir.


İNSAN kendisiyle ilgili düşünceleri ve hayal ettiklerinden oluşur. Bu aralar, bu cümleyi inceliyorum. Kim olmak istediğini bilmek ve hayatın direksiyonuna geçmek işin başı. Ben o kişi olsam nasıl olurdum? Nelere sahip olurdum? Kendimi nasıl hissederdim? Bunların hepsi gerçekleşmiş gibi hayalimde canlandırmak ve bana yaşatacağı duyguyu şimdiden içimde hissetmek düşüncelerime hayat veriyor. İstikrarlı olup, bıkmadan usanmadan, olumsuzlukların içine gömülmeden istemeye ve düşünmeye devam edersem düşüncelerim gerçek hayatta karşıma çıkıyor.

Biraz somutlaştırmak istiyorum bu yazdıklarımı. Bir arkadaşım, olan azıcık parasıyla borsa oynar. Genellikle; yüksek fiyattan aldığı hisseler kısa zaman sonra değer kaybeder. Zararı büyümesin diye biraz bekleyip epey düşükken hisseleri elden çıkartır ve rahatlar. Ne ilginçtir ki o sattıktan sonra hisse yeniden yükselişe geçer. O da bu duruma hiç şaşırmaz. Zaten bunun olmasını bekler. Borsa hakkında konuşmaya başladığı an, büyük umutlarından, hisseleri nasıl takip ettiğinden, finansal öngörülerinden bahseder ve hemen ardından da o çok dikkatle izlediği hissenin, ona nasıl kayıplar getireceğinden bahseder.

O kadar detaylı anlatır ki bu kayıplarını. Her birinin hangi puanda başladığını, ne kadar zamanda kaç puan oynadığını, kazanmak üzereyken satmaya karar verdiğinde ise farkında olmadan!! bilgisayarda yanlış emir girip aslında satamadığını ve sonunda yine kayıplarla ortada kaldığını anlatır durur. Kaybetme sürecini o kadar güzel görselleştirmiş ki, hissenin düştüğü zamandaki kayıp duygusunu o kadar hissetmiş ki kazanmayı hiç tanımlayamadığı için her zaman kaybetmeye devam etmiş.

Bu arkadaşım aynı sistemi iş hayatında ve sosyal ilişkilerinde de kullanır. Nasıl olsa sorun çıkacağından, çok az kar ettiğinden, yasal işlemlerdeki aksaklıklardan, aklınıza gelebilecek bütün irili ufaklı olumsuzluklardan bahseder durur. Yani eskiden öyleydi.

Bugün aynı arkadaşımla konuşurken içim neşeyle doldu. Artık o da bir makinist. Bir süredir, daha olumlu cümleler kullanıyor, hayata daha olumlu düşüncelerle bakıyordu. Sanırım artık hayat da ona, doğru yolda olduğunu göstermeye başladı. Sipariş ettiği mallar yanlış geldi ama onları da satabileceğine, hatta bu hatanın ona yeni kapılar açacağına inandı. Hakikaten de yanlış gelen sorunlu malı neredeyse bitirmek üzere. Başarılı biri olduğunu düşündü ve başarılı biri gibi hissetmeye başladı ve gerçekten geçmiş günlere kıyasla çok daha iyi bir noktaya ulaştı. Daha pek çok farklı alanda da hayatındaki olumlu gelişmeleri benimle paylaştı. Çünkü “bir kere düşündüm, olmadı” demeyi bıraktı. Anladı ki, hep olumluda kalmak, onu yaşamaya devam etmek sonunda ulaşmak istediğini getiriyor.

Onunla kısa sohbetimiz bana gece yaşadığım olayı yeniden düşündürdü. Soğuk, yağmurlu ve rüzgarlı bir gece ve gecenin sesleri ile birleşen “donk donk donk…” sesi uykumu böldü. Saat 2.30 cıvarlarında başladı. Metalik bir ses, ritmik bir şekilde balkon demirlerini titretiyordu. Önce duymayıp uyumaya devam etmeye çalıştım. Sonra içimdeki olumsuz ses konuştu: “Ya balkondan yukarı tırmanan birinin sesiyse bu? Biraz sonra içeri biri girerse ne yapacağım? O zaman hazır olmalıyım, içeri girdiklerinde uyumaya devam edeyim, bana bir şey olmasın.”

Metalik seslerin arasında birden aklımdan geçen düşünceleri duydum ve kendime inanamadım. Ben hayatımda bunun mu gerçekleşmesini istiyorum? Neden bunu düşünüp görselleştiriyorum ki? Ben değil miyim, hep pozitif olmayı savunup, arkadaşlarıma da pozitif düşünmenin hayatımızdaki etkilerini anlatmaya çalışan, düşündüklerimizin hayatımızda can bulacağına inanan? Nasıl olur da kendimi ortada olmayan ama evime girecek bir yabancıya hazırlar hale gelmişim?!

Kalktım, camı açtım ve balkon demirlerini kontrol ettim. Üst komşumun kopan çamaşır ipindeki havluların yağmurla ağırlaşmış olduğunu ve rüzgar estikçe balkon demirlerine çarptığını gördüm. “Donk, donk, donk..” Sonra sabaha kadar aynı sesleri duyarak huzur içinde uyudum.

Neyse ki düşüncelerimizin gerçekleşmesi biraz zaman alıyor. Bir kere düşününce hemen gerçekleşmiyor. Olumlu da olumsuz da düşünsek, inanmak, olmuş gibi duygusunu yaşamak ve istikrarlı olmak düşünceyi hayata getiriyor. Arada bir kaçamak oldu ama şimdi ben yeniden kendi dünyamın direksiyonuna oturdum. :) Siz nerdesiniz?

Resim: http://www.peas-cornbread.com/illustration/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder