Hergün yeni bir şeyler yaşıyoruz. Her yaşantı ruhumuzda bir iz bırakıp geçiyor. Ben, bu izlerin hayatımızdaki pozitif izdüşümlerinin takipçisiyim.

19 Şubat 2010 Cuma

ŞANS YARATILIR MI YOKSA ŞANSLI MI DOĞULUR?

Geçen gün bir arkadaşım çok ilginç bir araştırma yolladı. Araştırmacı kendini şanslı ve şanssız diye tanımlayan 400 kişi ile bazı sorular sorarak ve uygulamalar yaparak “ŞANS” kavramını incelemiş.

Şanslı ve şanssız insanlara aynı gazeteyi vermiş ve hepsine gazetede toplam kaç tane resim kullanıldığını sormuş. Şanslı olduğunu söyleyenler ikinci sayfadan itibaren saymayı bırakmışlar, şanssız olanlar ise oflaya puflaya saymaya devam etmişler. Şanslı olanlar ikinci sayfada yarım sayfa boyutundaki ilanda yazan “bu gazetede 43 resim var, saymaya devam etme!” yazısını gördükleri için saymayı bırakmış. Diğerleri ise yarım sayfa boyundaki ilana dikkat bile etmemişler. Araştırma sonucunda şanssız olduğunu söyleyen kişilerin verilen göreve çok saplantılı bir şekilde takıldığı için endişe düzeylerinin arttığını ve diğer uyaranları gözden kaçırdığını ortaya koymuşlar.

Araştırma sadece göreve odaklanma konusuyla sınırlı kalmamış. Yapılan diğer çalışmalarda içgüdülerinin sesini dinleyen, hayata pozitif bakma alışkanlığı edinmiş kişilerin kendini şanslı olarak tanımlayan kişiler olduğunu bulumuşlar. Şanslıyım diyen kişiler, olmayanlar için söylenmek yerine sahip oldukları için şükretmesini biliyorlar ve hayatta pozitif olaylarla karşılaşma sıklıkları da yükseliyor.

Bakalım o zaman, siz ne kadar şanslısınız? Ben ne kadar şanslıyım?

Geçmiş yıllara baktığımda ben kendimi “hep şanssızım, işlerim yolunda gitmiyor, vah zavallı ben, yine olmadı, o da ters gitti, işte bak! Kaçırdım vapuru, zaten hep böyle olur park edecek yer bulamıyorum.” gibi cümlelerle tanımlardım. Her hangi bir olayda önce işin ters gitme ihtimallerini düşünür, ters giderse ne yapabileceğimi planlar ve her türlü olumsuz duruma hazırlıklı olurdum. Yani başıma en kötüsü gelse de ben nasıl davracağımı biliyor olurdum. Bravo bana, çok temkinliymişim… Aslında ben farkında olmadan, bilmeden bu davranışlarımla kendi şanssızlığımı yaratıyormuşum. Olumsuzu düşünüp, hayalimde onun gerçekleştiğini görselleştirip, kötü olay başıma geldiğinde ne yapacağımı planlamak aslında şanssızlığı davet etmek.

Kimse şanslı ya da şanssız doğmuyor. Bence kimse şansı da yaratmıyor. Herkes kendi düşünceleriyle hayatını şekillendiriyor. Şans dediğimiz şey aslında olan bir olaya hangi gözlüklerle baktığımız olabilir. Çok anlatılan bir hikaye vardır: Bir adam benzinciye gider ve görevli çocuk camları çok güzel siler, kurular. Direksiyondaki adam sinirlenir çocuğa ve “ hey sen işini düzgün yapsana camın her yeri lekeli kaldı” diye azarlar. Çocuk camı yeniden büyük bir özenle, nazikçe adama cevap bile vermeden ikinci kere siler. Adam hala camın lekeli olduğunu görür ve bu sefer çocuğa daha yüksek sesle bağırmaya başlar. Karısı adamın gözünden gözlüklerini alıp peçete ile siler. Yeniden gözlüğü takınca adam camın aslında pırıl pırıl olduğunu farkeder. Eğer siz de hayatınızda gerçekleşen olaylara lekeli bir gözlüğün ardından bakıyorsanız siz de o şanssızlar grubuna dahil olacaksınız.

Önceki yazılarımda hayal etmek, görselleştirmek ve olumlu düşünmeye devam etmenin hayatımız için olumlu gelişmeler yarattığından bahsetmiştim. Son birkaç senedir olumlu düşünmeyi, hayatımda sahip olduğum en ufak şeye bile şükretmeyi daha sık yapıyorum. Böylece lekesiz gözlüklerle hayata bakıp daha olumlu bir hayat yaşıyorum. Ben şanslıyım. : ) Size de iyi şanslar…

Araştırma hakkındaki bilgiye alttaki linkten ulaşabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder