Uzun
zamandır yazmadım. Bir yıl olmak üzere. Nereden başlayacağımı da bilmiyorum
aslında. Paslanmışım biraz. Bu son bir yılda benim hayatımda çok şey değişti. Yazı
yazmak için düşünmeye, oturup yazıyı planlamaya, kendimle kalmaya zaman
ayırmadım. En son yazımda değişimlerden dolayı yaşadığım stresle baş etmeye
çalışıyordum. Belki o yüzden pek de hayatımda neler oluyor diye düşünmek
istemedim. Düşünmekle tüm değişimleri meşrulaştırmış olacaktım.
Oysa
değişim vardı. Tek kişilik hayatım iki kişilik oldu. Bir ailem varken şimdi iki
ailem oldu. Soyadıma yeni bir soyadı daha eklendi. Nüfus kağıdım değişti. İş
adresim, ev adresim, yaşam alanım değişti. Arkadaşlarımla eskisi kadar sık
görüşemez oldum. Aramıza bir köprü girdi. Çok sevdiğim sahile gidip koşu
yapamaz oldum. Değişmemek için çok direnç gösterdim. Eski, var olan durumu
korumaya çalıştım. Üzerine düşünmezsem, yazmazsam belki her şey aynı kalır
sandım. Oysa yıl bile 2012’den 2013’e değişti. Merhaba 2013. Merhaba hayatımdaki değişimler. Değişimlerle birlikte akmaya karar
verdim. Şimdilik…
Değişim,
beraberinde gelişimi de getirdiği zaman direnç göstermek çok da akıl karı değil.
Sonuçta bu değişimler benim hayatımın daha kolaylaşması, daha keyifli olması
için oluyor. Bu sebeple, ben de yapamadıklarıma değil, hayatımda olanların keyfine,
hayatıma getirdiği artılara odaklanmaya başladım. Yeni yaşam alanımda yeni bir
düzen kurdum. Arkadaşlarımla kıymetini
anlamadığımız şip şak buluşmalar yerine daha özenli buluşmalar planlıyoruz.
Eşimle, köprü trafiği nedeniyle kaybettiğimiz saatler yerine, evde vakitlice
buluşup, aile olmanın keyfini sürüyoruz. Evim ve işim çok yakın olduğu
için yollarda zaman kaybetmiyorum. Sahildeki bisiklet turları, yürüyüşlerin
yerine spor salonuna daha sık gidip spor yapıyorum. Bu sayede bir buçuk yıl
kadar önce Zumba ile tanıştım. Hatta Zumba’yı o kadar sevdim ki Zumba
Uygulayıcısı eğitimlerine katılıp sertifika bile aldım. Bir başka yazıda bunu
da anlatırım.
Fark
ettim ki ben çok dirençli bir yapıya sahipmişim. Hatta yıllardır üzerimde
taşıdığım birkaç fazla kiloyu bile değişime direnmek adına, bildiğimden başka
biri olmamak adına bırakmadığımı fark ettim. Oysa değişim gelişim için
olduğunda kaçınmak yerine değişimi kucaklamak gerekiyor. Bugün internette
dolaşırken Elif Şafak'ın Aşk isimli kitabındaki Şems-i Tebriz-i kurallarından
bir tanesi karşıma çıktı.
“Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere
direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber
aksın. ‘Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir’ diye endişe etme. Nereden
biliyorsun, hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?”
Değişim,
çoğu insan için belirsizlik anlamına geliyor. Alışılan, sevilen şeylerden uzak
kalmayı gerektirebiliyor. Yeni durum ise beraberinde beceriksizliği ve
dolayısıyla rahatsızlık duygusunu getiriyor. Yaptığın işin ustasıyken bir anda
çırak oluyorsun. Nereden bilebilirsin ki? Belki de yeni başlayan çıralık eski
ustalığından çok daha fazla güzellik getirecek. Hayatın altı/ üstü nereden
baktığına göre şekillenmez mi?
Sadece
baktığın yeri değiştirmek bile, değişime daha kolay uyum sağlamanın bir yolu.
Değişime direnmeyip teslim olunca gelişiyoruz. Yeni bir beceri kazanıyoruz,
yeni insanlar hayatımıza giriyor. Bazen de kendimizin tanımadığımız
bilmediğimiz yeni yönlerini, gizli kalmış potansiyellerimizi keşfediyoruz. O
zaman direnerek kendimizi yormaya ne gerek var?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder