Hergün yeni bir şeyler yaşıyoruz. Her yaşantı ruhumuzda bir iz bırakıp geçiyor. Ben, bu izlerin hayatımızdaki pozitif izdüşümlerinin takipçisiyim.

8 Ocak 2013 Salı

MERHABA



Uzun zamandır yazmadım. Bir yıl olmak üzere. Nereden başlayacağımı da bilmiyorum aslında. Paslanmışım biraz. Bu son bir yılda benim hayatımda çok şey değişti. Yazı yazmak için düşünmeye, oturup yazıyı planlamaya, kendimle kalmaya zaman ayırmadım. En son yazımda değişimlerden dolayı yaşadığım stresle baş etmeye çalışıyordum. Belki o yüzden pek de hayatımda neler oluyor diye düşünmek istemedim. Düşünmekle tüm değişimleri meşrulaştırmış olacaktım.
Oysa değişim vardı. Tek kişilik hayatım iki kişilik oldu. Bir ailem varken şimdi iki ailem oldu. Soyadıma yeni bir soyadı daha eklendi. Nüfus kağıdım değişti. İş adresim, ev adresim, yaşam alanım değişti. Arkadaşlarımla eskisi kadar sık görüşemez oldum. Aramıza bir köprü girdi. Çok sevdiğim sahile gidip koşu yapamaz oldum. Değişmemek için çok direnç gösterdim. Eski, var olan durumu korumaya çalıştım. Üzerine düşünmezsem, yazmazsam belki her şey aynı kalır sandım. Oysa yıl bile 2012’den 2013’e değişti. Merhaba 2013. Merhaba hayatımdaki değişimler. Değişimlerle birlikte akmaya karar verdim. Şimdilik…

Değişim, beraberinde gelişimi de getirdiği zaman direnç göstermek çok da akıl karı değil. Sonuçta bu değişimler benim hayatımın daha kolaylaşması, daha keyifli olması için oluyor. Bu sebeple, ben de yapamadıklarıma değil, hayatımda olanların keyfine, hayatıma getirdiği artılara odaklanmaya başladım. Yeni yaşam alanımda yeni bir düzen kurdum.  Arkadaşlarımla kıymetini anlamadığımız şip şak buluşmalar yerine daha özenli buluşmalar planlıyoruz. Eşimle, köprü trafiği nedeniyle kaybettiğimiz saatler yerine, evde vakitlice buluşup, aile olmanın keyfini sürüyoruz. Evim ve işim çok yakın olduğu için yollarda zaman kaybetmiyorum. Sahildeki bisiklet turları, yürüyüşlerin yerine spor salonuna daha sık gidip spor yapıyorum. Bu sayede bir buçuk yıl kadar önce Zumba ile tanıştım. Hatta Zumba’yı o kadar sevdim ki Zumba Uygulayıcısı eğitimlerine katılıp sertifika bile aldım. Bir başka yazıda bunu da anlatırım.

Fark ettim ki ben çok dirençli bir yapıya sahipmişim. Hatta yıllardır üzerimde taşıdığım birkaç fazla kiloyu bile değişime direnmek adına, bildiğimden başka biri olmamak adına bırakmadığımı fark ettim. Oysa değişim gelişim için olduğunda kaçınmak yerine değişimi kucaklamak gerekiyor. Bugün internette dolaşırken Elif Şafak'ın Aşk isimli kitabındaki Şems-i Tebriz-i kurallarından bir tanesi karşıma çıktı.

“Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. ‘Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir’  diye endişe etme. Nereden biliyorsun, hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?”


Değişim, çoğu insan için belirsizlik anlamına geliyor. Alışılan, sevilen şeylerden uzak kalmayı gerektirebiliyor. Yeni durum ise beraberinde beceriksizliği ve dolayısıyla rahatsızlık duygusunu getiriyor. Yaptığın işin ustasıyken bir anda çırak oluyorsun. Nereden bilebilirsin ki? Belki de yeni başlayan çıralık eski ustalığından çok daha fazla güzellik getirecek. Hayatın altı/ üstü nereden baktığına göre şekillenmez mi?

Sadece baktığın yeri değiştirmek bile, değişime daha kolay uyum sağlamanın bir yolu. Değişime direnmeyip teslim olunca gelişiyoruz. Yeni bir beceri kazanıyoruz, yeni insanlar hayatımıza giriyor. Bazen de kendimizin tanımadığımız bilmediğimiz yeni yönlerini, gizli kalmış potansiyellerimizi keşfediyoruz. O zaman direnerek kendimizi yormaya ne gerek var? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder