Hergün yeni bir şeyler yaşıyoruz. Her yaşantı ruhumuzda bir iz bırakıp geçiyor. Ben, bu izlerin hayatımızdaki pozitif izdüşümlerinin takipçisiyim.

4 Mart 2013 Pazartesi

DUYGUSAL AÇLIK


Beslenme konusu zihnimi meşgul etmeye devam ediyor. Acaba sağlıklı beslenme öğrenilebilir bir şey mi? Kendimizi tadını sevmediğimiz gıdaları sevme konusunda eğitebilir miyiz?
İrade gücü belirli bir süre için sağlıklı beslenmeye çalışmamıza ya da diyet yapmamıza yardımcı oluyor. Belli bir zaman sonra diyetler bozulmaya, yemediğimiz şekerli abur cuburlar yeniden yenmeye başlanılıyor. Psikologlar diyet yapmanın yasak gıdalara karşı kışkırtıcı bir etkisi olduğunu söylüyorlar.
Yani benim anladığıma göre, yasak gıdalardan kaçınarak diyet yapmak yerine sağlıklı gıdalara karşı beğeni ve alışkanlık geliştirirsek daha başarılı olabiliriz.

Beslenme ile ilgili araştırmalara baktığımda ortak bir noktada birleştiklerini görüyorum. Daha az şeker, daha az tuz, daha az yağ içeren gıdalarla beslenilmesini öneriyorlar.

Çoğu zaman karın açlığı değil de duygusal açlığı doyurmak için yiyoruz. Örneğin yorucu bir günün sonrasında eve gittiğinde kendine kocaman bir bardak kahve yapıp yanında bir de çikolatalı gofret yiyen kişi, günün yorgunluğunu, stresini atmak için bu rahatlatıcı gıdaya ihtiyaç duyuyordur. Güzel bir iş başardığında ya da çok keyifsiz olduğunda, koca bir kremalı çikolatalı pasta almaya giden kişi, şekerli gıdaların hemen enerjiyi yükseltmesinden dolayı beyninin hızlıca iyi hissetme sinyalleri yollamasına tav oluyordur.  Bu tür besinler aslında duygusal açlığı doyurmaya yönelik rahatlatıcı besinlerdir.

Bu duygusal bağlanmayı iptal etmek mümkün müdür? Her üzüldüğünde, her mutlu olduğunda şekere, pizzaya, makarna ya da pastaya saldırmak yerine açlığı duygulardan bağımsız bir şekilde doyurmayı öğrenmek mümkün müdür? Sevmediğimiz ama sağlıklı olan gıdalara alışmak mümkün müdür?

Belki de bu tür tuzlu, şekerli, asitli gıdalardan bir anda değil, ufak ufak dozunu azaltarak uzaklaşmak mümkün olabilir. En basit örnek, çayına 3 kesme şeker atan bir insanın bir hafta boyunca iki şekerle içmeye başlaması olabilir. İki şekerin tadına alıştıktan sonra 3 şekerin tadı çok fazla gelecektir. Devam eden haftalarda şeker miktarını bire belki de sonra şekersiz çaya dönüştürebilecektir. Yani içtiği şekersiz çay da o kişiye aynı hazzı verecektir. Aslında Pavlov’un köpekleri deneylerinde olduğu gibi bir durum tekrar edildiğinde, pekiştirildiğinde alışkanlık haline gelir, öğrenilir.

Yine aynı yöntemle kendimizi sağlıklı gıdalara alıştırabiliriz. Ben ilk kez kefir içmeyi denediğimde şişenin kapağını açtığımda burnuma gelen ekşi kokuyu almamla içmekten vazgeçmem bir olmuştu. Sonra kendimi zorlayarak ilaç niyetine yatmadan önce bir çay bardağından az içmeye başladım. Bir süredir içmeye devam ediyordum. Şimdilerde aynı ayran gibi keyif alarak içtiğim bir besin oldu.

Demem o ki evet pastalar, pizzalar, dondurmalar çok lezzetli ve yerken bir anda mutluluk hissi veriyor. Ama sağlıklı gıdalar da bir zaman sonra aynı kadar keyif verecektir.  Önemli olan ne zaman acıktığımız için ne zaman duygusal açlığımız için yediğimizin ayırdına varmaktır.

Acıkan insanın canı özellikle tek bir gıdayı çekmez, açlığını giderecek herhangi bir sağlıklı besin işini görür. Karnı doyduğunda yemeyi bırakabilir. Yedikten sonra hiç bir suçluluk duygusu olmaz. Duygusal açlığınızı doyurmak için yediğinizde ise karın açlığı olmayabilir. Daha yüksek kalorili, yağ ve şeker oranı fazla, sağlıklı sayılamayacak rahatlatıcı besinlere yönelinir. Kendinizde böyle bir duygusal açlık krizi fark ederseniz hemen bir yürüyüşe çıkın. Bir arkadaşınıza telefon açın, keyif alacağınız başka bir aktiviteye yönelin. Yeme isteğinizi durduramıyorsanız, kendinize sağlıklı besinlerden bir rahatlama besini seçin. Ben eskiden rengarenk M&M'lerden yemeye bayılırdım. Şimdi, bir Zumba dersi, biraz koşu ya da bir avuç badem, biraz kuru üzüm, bir kâse donmuş vişne yeterli oluyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder