Hergün yeni bir şeyler yaşıyoruz. Her yaşantı ruhumuzda bir iz bırakıp geçiyor. Ben, bu izlerin hayatımızdaki pozitif izdüşümlerinin takipçisiyim.

17 Nisan 2011 Pazar

Dikkat Et Düşersin!

Çocukken hafta sonları zaman zaman buz pateni yapmaya giderdik. İki üç kez de lise döneminde kayağa gitmiştim. Onun dışında pek kayma tecrübem yok. İçimdeki sesi dinleyip, başkalarının korkularını dinlemekten vazgeçip paten almıştım ya, sonunda yağmurlar durdu ve bu sabah ilk paten dersimi aldım. Buz ya da kar yerine asfaltın üzerinde kaymak gibi bir şeymiş. Ayakkabıları ve çeşitli koruma ekipmanlarını giyip ayağa kalktıktan sonra birkaç saniye hiç kımıldamadan kalakaldım. Ne ileri ne geri hareket edemedim. Hem bunu öğrenmek istiyordum hem de hemen onları ayağımdan çıkartıp gitmek. Çünkü ayaklarım benim kontrolümün dışındaydı. Ya düşersem, ya ellerim yara olursa, ya eşofmanım yırtılırsa, ya beceremezsem?


Sonra paten hocamız bana penguen duruşunu gösterdi. Dizlerimi kırdım ve penguen gibi paytak paytak ilerlemeye başladım. Adım attıkça YA ile başlayan sorularım benden uzaklaşıyordu. Hocanın elini tutarak ilerlemek çok güvenliydi. Ama elini bırakınca tekerleklerin üzerine ilk çıktığımda gelen kontrolü kaybediyorum hissi yeniden geldi. Çünkü tekerlekler söz dinlemiyordu. Ayağımın ufacık bir hareketi ile tahminimden hızlı ilerliyordu. Hocanın desteği varken kaymak çok korunaklıydı. Ama her zaman birinin elini de tutamazdım ya! Hem korumalarımı da takmıştım, başka bir kat korumaya daha ihtiyacım yoktu ki. Zaten çok da ufak bir alanda hiç hız yapmadan bebek adımlarıyla ilerliyordum. Ne olabilirdi? Sonuçta daha az zarar görmek için gerekli önlemleri almıştım.


Madem paten kaymaya niyet ettim o zaman düşmesiyle, kalkmasıyla, rüzgârıyla, acısıyla, neşesiyle bu işin içine dalmaya karar verdim. Aslında epeydir vermiştim bu kararı da kendime bu tecrübeyi birlikte yaşayacak bir arkadaş arıyordum. Ne istediğim de çok belirgindi. Sahil yolunu bir uçtan öbürüne hızla tek başıma kayabilmek istiyorum. Ve pamukların içinden çıkıp hocamın elini bıraktım ve kendi başıma denedim. Oldu :)  Yani birinci ders için fena değildi.

Sonra birlikte paten kaydığım arkadaşımla yürüyüş yaparken yaptığımız sohbette aslında paten kaymanın hayatımızdaki ilişkilerle ne kadar benzerlik taşıdığını fark ettik. Belki de paten kaymaya şimdi, bu yaşta başlamış olmamız da tesadüf değil. İkimiz de küçük yaşlarda kadın-erkek ilişkilerini ilk kez deneyimlerken herhangi bir koruma ekipmanına ihtiyaç duymadan, zarar görme ihtimalini düşünmeden tüm çocuksu (cahil) cesaretimizle karşımızdakine kendimizi koşulsuz teslim ederek ilişkiye başlamışız. Ne kolluk, ne dizlik, ne de eldivenimiz varmış.

Küçük çocuklar korkuyu bilmez. Ateşin yaktığını bilmedikleri için yanmaktan korkmazlar. Yüzmeyi bilmeden suya atlamanın nasıl bir sonucu olacağını bilmediklerinden deniz kıyısına gelince koşa koşa kendilerini suya atarlar. Bazen 3-4 yaşında kayak yapan minik adamlar görürüz ya, işte onlar düşüp kafasını patlatmak nedir bilmedikleri için daha gözü kara olurlar kayak yaparken. Sanırım ben de ilk ilişkilerime başlarken o çocuklar gibiydim. Ama yolda o kadar çok kere düşmüş, zarar görmüşüm ki zaman içinde git gide daha fazla koruma kalkanları kuşanmışım. Her yeni ilişkide aman yol kaygan düşersem bir yerim acımasın diyerek bir kat daha kuşanmışım. Bir zaman sonra koruma kalkanlarım o kadar kalınlaşmış ki bu kalınlıkla ne korkmadan paten kaymak ne de yakın ilişki kurmak mümkün olmuş. Paten kayma arzumdan denemeden vazgeçmişim. Ve başka pek çok şeyden de…

Hani o hiçbir şeyden korkmayan küçük çocuk var ya annesi ona “Düşersin öğretmeninin yanından ayrılma. Fazla derine gitme boğulursun. Onlarla arkadaşlık etme. Gece çıkma kötü insanlarla tanışırsın. Fazla içki içme. Aman dikkat et, o çocuk hiç sana uygun değil. Bu kıyafet yakışmadı, bununla sokağa çıkma.” der. Ve zamanla o çocukların da zırhları oluşur. Büyüdükçe zırhlar kalınlaşır, çoğalır. Hatta o kadar çok olur ki kendi iç sesini duyamaz hale gelebilir. Yapmak istediklerinin ne olduğunu fark edemez. Kuşandığı zırhlar olmadan bir şeyler yaşamanın ortalıkta çırılçıplak kalmak olduğunu sanır.

Üzerimize giydiğimiz kat kat zırhlar bizim savunma mekanizmalarımız. Gestaltte bu savunma mekanizmaları kendimizle buluşmamızı engelleyen ilişki kurma biçimleri olarak kendini gösteriyor. Bazen başkalarından duyduklarımızı içe atarak doğru olduğuna inanıyoruz, onların korkusunu kendi korkumuz gibi yaşıyoruz, dışa vuramadığımız duygularımızı bedenimizin her hangi bir yerinden çıkartıyoruz. Kendi isteklerimizin farkına varmıyoruz. Bağlanmaktan, yeni şeyler denemekten kaçınıyoruz. Hayat, daha heyecansız ve düşük enerjiyle ilerliyor.

Bütün olabilmenin yolu kendi ihtiyaçlarımızın farkında olup, çevresel faktörlerin de farkında olarak kendimizle buluşmaktan, ihtiyacımız olanlara kendimizi açmaktan geçer. Ben yıllarca şarkı söyleyememiştim. Sesimi duymaktan, duyurmaktan korkmuştum. Üniversite arkadaşlarımla çimenlerde oturduğumuzda onlar mırıldanmaya başlardı ve ben söylemek istememe rağmen sadece dinlerdim. Başkalarının bana sesimin kötü olduğunu söylemelerinden korkardım. Kendimle buluştukça, kabuklarımdan sıyrıldıkça yapamadıklarımı yapabilir oldum. Şan dersleri aldım, sesimin hayal bile edemeyeceğim kadar çıkabildiğini duydum. Çıkmasaydı da sorun olmayacaktı. Önemli olan dışarıdakini değil içerdekini dinleyip onu doyurabilmekti.

Neyse ki sorgulama, kendimi dinleme ve tamir etme isteğim ve becerim var. :) Son 5 yıldır her gün biraz daha azalan koruma kalkanlarımla hem yakın ilişkileri hem de yapmaktan kaçındığım şeyleri deneyimlemeye başladım. Hepsinde yeni bir şeyler öğrendim. Tıpkı hocanın elini bırakıp paten kaymaya cesaret etmek gibi bir şey yakın ilişki kurmak. Önce ne istediğini bilmek gerekiyor. Sonra istediğin şeyin getirdiklerinin hepsini yaşamaya hazır olmak da gerekiyor. Paten kaymayı öğrenirken düşmek de olabilir. Yakın ilişkiyi deneyimlerken üzülmek, ayrılmak da olabilir. Resim yaparken olumsuz eleştiriler almak da olabilir. Ama zaten bütünü oluşturan olumlular ve olumsuzların toplamı değil midir?

Hayatında neler yapmak istediğini biliyor musun? Bunların bazılarını neden yapmadığının farkında mısın? Senin kaç kat kabuğun var? Neler seni istediklerini yapmaktan alıkoyuyor? Ben araya engeller, koruma kalkanları koymadan yaşamın getirdiklerini kendi ihtiyaçlarımla birleştirerek yaşayabiliyorum. Hayatın dansını ederken üzerindeki fazlalıklardan sıyrılıp her dönüşünde biraz daha form bulan resimdeki kadın gibiyim. Ya sen?

 
Resim:
http://www.dp-illustrations.com/come_to_nothing.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder