Hergün yeni bir şeyler yaşıyoruz. Her yaşantı ruhumuzda bir iz bırakıp geçiyor. Ben, bu izlerin hayatımızdaki pozitif izdüşümlerinin takipçisiyim.

15 Eylül 2010 Çarşamba

MUTLULUK

Chagall- I and the Village- MOMA Kolleksiyonundan J


Harika bir tatilden geldim. Yakın bir arkadaşımla New York’ta bir hafta kaldık. Sabahın erken saatlerinde başlayan günlerimiz gece yarılarına kadar devam etti. Yürümediğimiz sokak kalmadı. Bazen ayaklarımızın ağrısından ağlayacak gibi olduk, çok yorulduk. Köprüyü yürüyerek geçtikten sonra yorulan ayaklarımı Caddebostan sahilini andıran Brooklyn parkında dinlendirdim. Televizyonda izlediğim ünlü ahçı Jack Torres’in dükkanında çikolata yedim. Hayran olduğum ressamların tablolarının karşısında durdum. Carrie’nin evinin kapısında resim çektirdim. Empire State binasının tepesinden gecenin ışıklarını, şehrin etkileyci silüetini izledim. Heyecandan nefesimi kesen bir dans gösterisine katıldım, onlarla dans ettim, terledim, büyülendim. Tiyatroya, bisiklet turuna ve pek çok yere koştura koştura, kan ter içinde ucu ucuna yetiştim. Çok güldüm, kahkahalar attım. Ağır valizler taşıdım. Az uyudum. Çok yoruldum. Çok mutluyum.
Mutluluk ne kadar güzel bir duygu. Peki nasıl, nereden geliyor bu mutluluk? Nedir bu mutluluk denen şey? Bunları düşünerek dönüş uçağıma ilerlerken kenardaki hediyelik eşya dükkanında bir kitapla karşılaştım. Bir psikiyatr; mutluluğun ne olduğunu keşfetme yolculuğunu anlatıyordu.

TDK (Türk Dil Kurumu) mutluluk kelimesini  “bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan doğan kıvanç durumu- istek ve eğilimlerin tam bir uyumu ve doygunluğu” olarak tanımlamış.

Ekşisözlükte; lisamariesimpson adlı yazar mutluluk için şöyle bir tanımlama yapmış: “insanın göğüs kafesinde gaz kütleleri (kıpırkıpır olma- içi içine sığmama) hissetmesi şeklinde vücuda yansıması vardır. Sanırsınız ki biri kalbinizde maden suyu açtı, yetmedi bi' de o maden suyuna efervesan attı.”

Ne kadar hoş bir fiziksel tanımlama. Bedenimizin verdiği tepkileri tanımak, takip etmek duygularımızı anlamlandırmak için büyük önem taşır. Bu tepki bazen bir ağrı bazen bir baloncuk istilası olabilir. Dinlemek ve anlamaya çalışmak lazım. Bu sabah, uyuya kaldığım için evden aceleyle çıktım. Dolmuşa bineceğim yere kadar yürümeyi canım hiç istemiyordu. Taksi arandım bulamadım, neyse artık deyip tam iki adım atmıştım ki bir ara sokaktan DOLMUŞ çıktı karşıma. J İşte bu karşılaşma sırasıda benim de kalbime bu maden suyunun içinde eriyen efervesan tablet kıvamında bir baloncuklanma oldu. Mutlu oldum. Mutluyum.

Etrafımdaki insanları inceliyorum. İnsanların ne zaman mutlu, daha mutlu veya mutsuz olduğunu anlamaya çalışıyorum. Bütün özlemlerine eksiksiz ulaşanlar mı en mutlu olanlar? Pek çoğumuz diyoruz ki: “Bir evim olsa, bir aile kursam, iphone alsam, konsere gitsem, biraz kilo versem, daha çok maaşım olsa, yurtdışına gitsem, alışveriş yapsam, bir maça gitsem … çok mutlu olacağım.” Mutluluğu arayıp duruyoruz. Mutluluk acaba tatmin hissetmekle aynı şey mi? Yani araba almasam, aile kurmasam, kilo vermesem, tatile gitmesem, alışveriş yapmasam, maça gitmesem, maaşım az olsa …. mutsuz mu olmam gerekiyor mutlaka?  Ya da mutluluğumu bu beklentiler gerçekleşene kadar hep ertelemem mi gerekiyor? Bunlar olmazsa hiç mutlu olmayacak mıyım?

Mutluluk kavramını, isteklerin tatmin edilmesi ve beklentilere ulaşılması olarak tanımlayınca o zaman mutluluğu hep bir koşula bağlamış ve ötelemiş oluyoruz. Mutluluk hep bir sonraki durakta bizi bekliyor. Mutluluk bir amaç, varılacak bir durak oluyor. Eğer istekler karşılanır, tatmin edilirse mutlu olunuyor. Karşılanmazsa da tam aksi mutsuz olunuyor. Yok, sevmedim ben bu tanımlamayı. Mutluluk tatmin ile aynı şey değil bence. Hayat; anlardan ibaret. Hayat; bugün. Hayat; şimdi olduğumuz durakta. Henüz hiçbir istek gerçekleşmemiş bile olsa yürüdüğümüz o yol; hayat. Mutluluk da duraklar arasındaki yolculukta bize eşlik eder. O yüzden mutluluğu uzakta aramak yerine içime dönüp bakıyorum. Benim için mutluluk; bir dolmuşla istenen anda karşılaşmam, güneşli havaya uyanmam, keyifli tatilden dolayı ayaklarımdaki yorgunluğu hissetmem, sevdiğim insanlarla olmam; çocuklarla oynarken kahkahalar atmam ya da sipariş ettiğim salatanın istediğim gibi gelmesi olabilir. Çünkü ben mutluluğumun yerini biliyorum.

Yazıyı göndermek üzereyken internette mutluluk üzerine bir hikayeyle karşılaştım.

MUTLULUK NERDE?
İnsanoğlu mutluluğu hep hor kullanıyormuş. Hep şikayetçi, hep bıkkınmış. Bir gün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler. "Saklayalım, zor bulsunlar. Zor buldukları için belki kıymetini bilirler" diyerek, başlamışlar tartışmaya. Sorun büyükmüş. Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü. Kimisi:"Everest'in tepesine saklayalım" demiş, kimisi: "Atlas Okyanusunun dibine" demiş. "Tac Mahal'in kubbesi, Mekke sokakları, İtalyan sofrası, bir hastanenin yeni doğan odası, dondurma külahı, şarap şişesi,sigara paketi, lale bahçesi..." Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş. Derken meleklerden biri "İÇLERİNE SAKLAYALIM" demiş. "Kimsenin aklına gelmez içine bakmak"  İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış.

Kitap: Hector and the Search for Happiness- François Lelord- Penguin Books

1 yorum:

  1. Sevgili Cella

    Bu güzel yazı için teşekkürler...Ama bir sorum var izin verirsen ...

    Karşına dolmuş çıkması veya güzel bir salata New york 'da yaşadıklarına eş değerde mi ?

    YanıtlaSil