Hergün yeni bir şeyler yaşıyoruz. Her yaşantı ruhumuzda bir iz bırakıp geçiyor. Ben, bu izlerin hayatımızdaki pozitif izdüşümlerinin takipçisiyim.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

MACERA DOLU AMERİKA

“Yolculuk” bir yerden bir yere giderken geçen zaman dilimine denir.

Ben bu sene farklı yolculuklar yapıyorum. Aslında ben hep yolculuktayım. Lao Tzu demiş ki; “binlerce kilometrelik yolculuklar tek bir adımla başlar.” Ben de bir adımla başladım. Önce içsel yolculuk yapan bir yolcu oldum. İçime döndüm, tepeleri aştım, düzlükleri inceledim, farklı renkleri tanıdım. Zeminimi oluşturan parçaları gezdim. Kendi topraklarımı tanıyıp, ev sahibi olduktan sonra biraz da dışarıları dolaşmaya karar verdim. Başka insanların hayatlarına yolculuk ettim. Onlar içsel yolculuğunu yaparken yanında yoldaş oldum. Onlar dokunurken kendi içlerindeki yerlere, ben de değişik topraklarda ruhumu gezdirdim. Bazen de valizimi toplayıp fiziksel olarak yollara çıktım.

“Yolculuk ne zaman başlar?” Dün akşam bir sohbet ortamında bu soru gündeme geldi. Kimileri yolculuğun uçağa binerken başladığını söyledi. Kimileri havaalanına gitmek için yola çıktığında ya da valizini toplarken başladığını söyledi. Bence; yolculuk bitmeyen bir süreç. Zihinde başlıyor. Ben kendi içimde gezerken zeminimde kafeslerle karşılaşmıştım. Üstelik de kendi kendimi kilitlediğim kafeslerdi bunlar. Ve kimileri için ufak benim için büyük bir adım attım. Bu seyahat, zihnimdeki kafesleri açmak için attığım bir adım, bir anahtar. Zihinsel yolculuğumun fiziksel bir ifadesi. Yolculuğum için yer seçme, tarih belirleme, içeriğini planlama yolculuğumun zihinsel süreci. “Yolculuk” çok öncelerden başlamış oluyor böylelikle. Uçak biletini almaya karar vermek, gidilecek olan yerdeki hava durumunu öğrenmek, valizini toplamak bu zihinsel yolculuğun fiziksel yansımaları oluyor. Ve sonra o gün geliyor. 13 Mayıs 2010- Macera dolu Amerika, Amerikaa : ) Heyecanım başladı.

Yolculukla ilgili yazıları okurken gözüme Lao Tzu’nun küçük bir hikayesi çarptı. Kendi yolculuklarımda benimsediğim felsefeyi güzel özetliyor. Hayatın getirdiklerini mutlulukla kabul ediyorum ve yolculuğun bir sonraki kısmını merakla bekliyorum.

“Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama dillere destan bir beyaz atı varmış. Kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köy halkı adama hem atından olduğu hem de satıp parasını almadığı için vah vah demiş. İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş. “Sadece at kayıp” deyin, “Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”
Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmiş ve at bir gece ansızın dönmüş. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler şanslısın, şimdi bir at sürün var.” Demişler. “Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.”
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini sağlayan oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara. “Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. İhtiyar “O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz”
Birkaç hafta sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere gönderme emrini vermiş. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “Gene haklı olduğun kanıtlandı, oğlunun bacağını kırması şansmış meğer” demişler. İhtiyar köylülere “Ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde.Hangi şans hangisi şanssızlık sadece Allah biliyor”

Lao Tzu öyküsünü şu nasihatla tamamlar; “İyi bir gezginin sabit bir planı ve varmaya niyeti yoktur. Gezi hiç bitmez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüsek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”

İyi Yolculuklar...

Resim: http://3.bp.blogspot.com/_zGKuj0GX854/STAnozUtTdI/AAAAAAAAAbA/rQqE_7dl774/s400/28Cassandra_balloons.jpg

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder