Hergün yeni bir şeyler yaşıyoruz. Her yaşantı ruhumuzda bir iz bırakıp geçiyor. Ben, bu izlerin hayatımızdaki pozitif izdüşümlerinin takipçisiyim.

21 Aralık 2009 Pazartesi

BEN ÖZGÜRÜM :)


Büyük İskender bir seferinden yeni dönmüştü. Şehir meydanında dolaşıren bir fıçının içinde oturmakta olan Diyojen’i görür. Büyük İskender Diyojen'in yanına gider. Tepesine dikilir. Diyojene büyük hayranlık duymaktadır. Aralarında şu diyalog geçer.
İ: “Sana istediğin her şeyi verebilirim benden bir isteğin var mı?”
D: "gölge etme başka ihsan eylemem"
Büyük İskender Diyojen'e vuran Güneşi kapamaktadır o ara. Bir adım yana çekilir.
İ: “Dünyaya tekrar gelme şansım olsaydı Diyojen olmak isterdim”
D: “Neden dünyaya yeniden gelmeyi bekliyorsun, şimdi ol.”
İ:“Ama henüz fethetmem gereken yeni ülkeler var.”

Büyük İskender de herkes gibi güç peşindeydi. Daha çok toprak sahibi olmak, en büyük işleri başaran, en fethedilmez denen yerleri fetheden, güçlü kişi olmak arzusundaydı. Önemsenmek istiyordu.

Yeni bir kitap okuyorum. “Rumi ve Aşkın Terapi” - Dr. Faik Özdengül- Konya Kültür Yayınlarından çıkmış. Kitapta karşıma çıkan bu hikaye beni epey düşündürdü. Bazıları güce sahip olma derdindedir, bazıları mala. Ama hep bir materyale sahip olma peşinde koşar durur insanlar. Ne kadar çok şeye sahipse o kadar güçlü olacağına inanırlar.

Oysa biraz daha geniş perspektiften bakarsak; hayatta asıl sahip olmak istediğimiz şey ÖZGÜRLÜK. Özgür olmak için, fedakarlık yapıp gücümüzün bir kısmından vazgeçmemiz gerekebilir. İhtiyaçlarımız ne kadar azsa o kadar özgür oluruz. Paraya, mala-mülke, süslü giysilere… ihtiyacımız oldukca gücümüzü onlara teslim edip bağlanırız onlara. Bağlandıkca da “ya onları kaybedersem ne yaparım ben?” düşüncesi ve kaybetme endişesi gelir. Bu endişe de enerjimizi tüketir. Oysa enerjimizi üretmek için, yaratıcı olmak için, mutlu yaşayabilmek için kullanabiliriz.

Bu hafta annemler 26 yıldır oturdukları evden taşındılar. Benim de hayatımın 20 yılı o evde geçmişti. Ev boşalırken sanki bir tarihi geçit töreni oluyordu. O kadar bağlarım varmış ki… Sanki sakladığım/ sahip olduğum her eşya bana daha bir güç katacakmış gibi, beni ben yapan onlarmış gibi biriktirmişim herşeyi.
Saklandıkları dolaplardan çıktılarında farkettim ki artık onlar beni ben yapan şeyler değil. Onlar sayesinde yaşadığım duygular, anılar zaten benim içimde. Ben kendi sahip olduğum değerlerimle, biriktirdiğim dostluk ilişkilerimle, yaşadıklarımla Cella’yım zaten. Bu maddesel bağlarımdan kurtulmanın duygusal bağlarımı atmak olmadığını anlayınca temizliği yapmak benim için daha kolaylaştı.
Önce, 8 yaşımda biriktirmeye başladığım peçete koleksiyonum, silgi koleksiyonum ve diğer koleksiyonlarım bir bir çöp torbasına girdi. Sonra üniversitede yaptığım ödevler, ders notları, yüksek lisans tezimin anketleri, çeşitli incik boncukları topladım. Ve ardından kıyamadığım kitaplarımda sıra.

Attığım herşeyin bende saklı olduğunu bilmenin rahatlığı ile eski evden çıktığımda biraz hüzünlü ama bir o kadar da özgür ve zengin hissediyordum kendimi.

Resim: http://www.mujiri.com/info.html sitesinden alıntıdır. http://www.mujiri.com/pics/illustration_l.jpg

1 yorum:

  1. PELİN, sen bir tanesin. Blogumdaki bütün resimleri seçmemde bana yardımcı olduğun için çok teşekkürler. senin yaratıcılığın olmadan bişeye benzemezdi. Teşekkürler, iyi ki varsın.
    Cella

    YanıtlaSil